21 Temmuz 2016 Perşembe

21 TEMMUZ 1946 GENEL SEÇİMLERİ VE SONUÇLARI ÜZERİNDE İKTİDAR (HP & CHP) VE MUHALEFET PARTİLERİ (DP) ARASINDA YAPILAN TARTIŞMALAR

1946 GENEL SEÇİMLERİ VE SONUÇLARI ÜZERİNDE İKTİDAR VE MUHALEFET PARTİLERİ ARASINDA YAPILAN TARTIŞMALAR
PROF. DR. OSMAN AKANDERE





Ö   Z   E   T
1946 seçimleri öncesinde ve seçimlerin yapılması sırasında CHP’ye en fazla destek devlet kademelerinde görev alan amir ve memurlardan gelmiştir. “Açık oy, gizli tasnif” ilkesinin benimsenmesi, bu desteğin ana sebeplerinden birisi olarak görülebilir. Çünkü “açık oy, gizli tasnif” gibi demokratik olmayan esasları bünyesinde barındıran seçim kanunu, seçimlerde hile ve yolsuzluk yapılmasına da imkân verir bir durumdadır ve bu sistem millet iradesinin özgürce tecelli etmesinin önünde önemli bir engeldir. Buna CHP teşkilatı ve seçim komisyonlarında görev alan bazı kimselerin işgüzarlığı da eklenince seçimlerin güvenliği, güvenilirliği ve oyların masuniyetine gölge düşmüştür.
Böyle bir ortamda yapılan seçimlerde Türk toplumu; iradesine konulmak istenen ipoteğe, ilk günden itibaren demokratik ölçüler içerisinde tepkisini göstermiştir. Fakat bu tepkiler, 1946 genel seçimlerinin demokrasi tarihimize “hileli” ya da “şaibeli” seçimler olarak geçmesini önleyememiş, nihayetinde her daim tartışılan bir seçim olarak karşımızda durmuştur.
Çalışmamızın kapsamlı olması ve toplamda 43 sayfayı bulması nedeniyle bu çalışmamızı iki ayrı kısımda vermek mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu nedenle Sayı: 75’de yer alan 1. Kısımda; Cumhuriyetin İlanından 1946 Seçimlerine Kadar Türk Demokrasisi, 1946 Seçimlerine Kadar İktidar – Muhalefet ilişkileri, 1946 Seçimleri Öncesi Partilerin Seçim Propagandaları ele alınmıştı. Çalışmamızın bu kısmında ise; 1946 Seçimlerinde partilerin Adayları, 1946 Seçimlerinin Yapılması, Seçim Sonuçlarına İlişkin Yapılan Tartışmalar ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler:
1946 Seçimleri, Demokrat Parti (DP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Muhalefet Partileri, Tartışma.

DISCUSSIONS BETWEEN THE GOVERNMENT AND OPPOSITION PARTIES ON 1946 GENERAL ELECTIONS AND RESULTS II

ABSTRACT
Before the 1946 elections and during the elections, the most support to the CHP the ruling party made by the civil servants and the supervisors who worked fort he state. When the officiousness of the election committee and some members of the CHP added to this support overshadowed the reliability of the election and the innocence of the votes. The election law that included non-democratic principles like open vote and secret classification allowed the fraud and corruption. Turkish society reacted in democratic standards to the mortgage which wanted to be put their will since the first day. Unfortunately these responses couldn’t prevent the 1946 general elections to take part in history as “stained” or “fraudulent”.
Because of being comprehensive and being 43 pages we have the obligation to give this study in two seperate sections. Therefore, (ın Number: 75) as the first part of our section; from the declaration of the Republic until 1946 elections Turkish Democracy, until the 1946 elections the ruling-opposition relations, pre 1946 elections parties election propaganda is discussed. And in this study section the 1946 elections parties’ candidates, 1946 elections, and the discussion about the results of election will be considered.

Key Words:
1946 Elections, Democratic Party, People’s Republican Party, Opposition Parties, Discussion.

PARTİLERİN ADAYLARI

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Adayları
Cumhuriyet Halk Partisi, milletvekili adaylarının tespitinde nasıl bir yöntem takip edeceğini 23 Haziran tarihli bir yazıyla teşkilatlarına bildirmiştir78. İlgili yazının içeriğindeki hususlar daha sonraki bir tarihte partinin basın organlarında ısrarla duyurulmaya çalışılmıştır79.
Parti tüzüğündeki bu hükümlerin seçim kampanyasının başında hatırlatılması, gerek partililere gerekse milletvekillerine bağımsız aday olmanın kapısını kapamıştır. CHP’nin milletvekili adayları daha önce olduğu gibi yukarıdan tayin usulü ile tespit edilecek ve partililer buna itiraz etmeden destek ve oy verecekti. Belki de bu nedenledir ki, seçimlerden önce basında CHP’nin adayları ile ilgili pek fazla gündem oluşmamıştır.
Bu duyurudan yaklaşık olarak on gün sonra CHP, partinin yayın organı olan Ulus gazetesi aracılığıyla partililere bir uyarıda bulunma ihtiyacı duymuştur80. Bu uyarının yapılmasında, Belediye seçimlerinde bu türden teşebbüslere rastlanmış olması etkili olmuş olabilir.
Bu tarihten sonra CHP milletvekilleri kendilerinin tekrar parti divanınca aday gösterilip gösterilmeyeceğini düşünmeye başlamışlardır. Bu, birazda seçim propagandasında gösterilecek çaba ve gayrete bağlı olmuştur. Bazıları partisinden gayet nazik bir dilekçeyle seçim bölgesinin değiştirilmesini istemiştir81. Ülkenin farklı vilayetlerinden pek çok insan “Milli Şef’e ve CHP’ye” olan bağlılıklarını bildirip ve milletvekili adaylığına talip olmuşlardır. Bunlardan bir kısmı “maddi ve manevi sıkıntıda” olduğunu diğer bir kısmı da bölgesinden topladığı yüzlerce imzayı ne kadar çok sevildiğine delil göstererek müracaatta bulunmuşlardır82. Parti teşkilatları, bölgelerindeki Demokrat ve müstakil adayların faaliyetleri hakkında parti merkezini bilgilendirmeyi de ihmal etmemişlerdir. Müstakil adaylar içerisinde seçilme şansı olanlar merkeze bildirilmiş ve tedbir alınması istenmiştir83. CHP’nin milletvekili namzetleriyle ilgili ilginç durumlardan bir tanesi Yozgat’ta yaşanmıştır. Bizzat aynı vilayetin üç milletvekili tarafından Yozgat’taki adaylar ile ilgili uzun bir rapor tutulmuştur. Raporda; partinin il idare kurulu başkanı olan Kamil Erbek için “öteden beri menfi ruhlu ve büyük Ata’nın vefatında sevincini izhar eden bir adamdır” şeklinde kanaat belirtilmiştir84. Milletvekili adayları tespit edildiği zaman aynı aday hakkında raporun altına imza koyan milletvekillerinden ikisi aday gösterilmezken, Kamil Erbek aday gösterilmiştir85.
CHP’nin parti divanınca tespit edilen adayları, genel başkan İsmet İnönü tarafından ilan edilmiştir86. CHP’nin aday listesinde toplam 464 isim yer almıştır. Bu isimlerin -İsmet İnönü ile birlikte- 292’sini 7. dönem milletvekilleri oluşturmuştur. Geriye kalan 172 adaydan 4 tanesi daha önceki dönemlerde aday olanlardan, 168’i ise yeni isimlerden oluşmuştur. CHP’nin adayları arasında müstakil ve birden fazla seçim çevresinden aday gösterilen olmamıştır. Adayların mesleki durumlarına bakıldığı zaman en kalabalık grubun sivil ve asker bürokratlardan oluştuğu, 63 vilayette yalnızca 1 işçi ve 8 çiftçi adaya yer verildiği görülmektedir87.
Adayların ilanından sonra iktidarın basın organında Ankara adayları tanıtılmış ve başında İnönü’nün portresinin bulunduğu oy pusulası halka gösterilmiştir88.

Demokrat Parti’nin Adayları
Demokrat Parti’nin seçime girme kararı vermesinden sonra, partiden kimlerin nereden aday gösterileceği konusu, en fazla merak edilen konulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususta, partinin başkanı Celal Bayar, 30 Haziran tarihinde Adana’da vermiş olduğu bir demeçte milletvekillerini seçme noktasında izleyecekleri yöntemi şu şekilde açıklamıştır: “Ankara’da güvendiğimiz kimseleri vilayetlere empoze etmek istemiyoruz. Milletvekili seçiminde merkez vilayetlerin, vilayetler de merkezin fikrini almak mecburiyetindedir. Bunun manası da şudur: Siparişlere kapıları kapamaktır 89.”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, DP’nin aday tespit yönteminin, CHP’den farklı olacağı bizzat Bayar’ın ağzından duyurulmuştur. Parti, adaylarını vilayetlere dayatmayacaktı.
1946 seçimlerine damgasını vuran isimlerden birisi de o tarihlerde emekli bir mareşal olan Fevzi Çakmak olmuştur90. Mareşal’in müstakil olarak adaylığını koyması için başta İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde vatandaşlar imza toplamışlardır91. Mareşal’in müstakil olarak adaylığını koyması durumunda, DP’nin alacağı vaziyet bir gazeteci tarafından Celal Bayar’a sorulduğu zaman, Bayar, “Mareşal Fevzi Çakmak, bütün hayatını memleket hizmetine bağlamış mümtaz bir şahsiyettir. Evinde işsiz güçsüz oturması yazık olur” şeklinde bir cevap vermiştir. Bayar, Mareşal’i müstakil olarak DP’nin listesine alacaklarını ve bütün demokratların oy vermesini sağlayacaklarını belirtmiştir92. Celal Bayar, bu konuşmasında üç gün sonra 30 Haziran’da Adana’da partililere verdiği demecinde, Mareşal’in bağımsız aday olarak DP’nin listesine konulacağını ve bu konuda kendisiyle mutabık olduklarını söylemiştir93.
Bu açıklamalardan sonra CHP adına, Şükrü Saraçoğlu; Bayar’ın Mareşal için söylemiş olduğu “evinde işsiz güçsüz oturması yazık olur” sözlerinden kendisi adına bir tariz propagandası sezdiğini, buna vatandaşlar önünde cevap vermeye mecbur olduğunu söylemiştir. Şükrü Saraçoğlu, bu konuşmasında ayrıca Mareşal’e emekli olduktan sonra beş kez milletvekili teklifi yaptığını, en son seçimlerin yenilenmesi kararından bir iki gün sonra bu teklifini yenilediğini, ancak Mareşal’in itiraz ettiğini, emrivaki yapacaklarını söylediği zaman ise “çok rica ederim böyle bir şey yapmayınız, gücenirim” şeklinde cevap aldıklarını anlatmıştır. Bu tarihten sonra, seçim kampanyalarında isminden en fazla söz edilen aday Fevzi Çakmak olmuştur. Halk, kendisine bir bağımsız adaya gösterilenden çok daha fazla ilgi ve alaka göstermiştir. Ankara’dan İstanbul’a geliş ve gidişlerinde yol boylarında, istasyonlarda toplanan kalabalıklar kendisine coşkun tezahüratlar yapmıştır. Kalabalıklar, O’nu “milletin babası”, “milletin kurtarıcısı” olarak omuzlara almış95, gazeteciler, kendisiyle mülakat yapmak, fikirlerini almak için birbirleriyle yarışmışlardır96. O da, her fırsatta bu ilgi ve alakadan duymuş olduğu memnuniyeti dile getirmiştir.
DP, 46 vilayette 273 aday göstermiştir97. DP’nin kurucularının da dahil olduğu 8 aday 21 seçim çevresinden aday gösterilmiştir. 5 partili üçer ilden, 3 partili ise ikişer ilden aday gösterilmiş, DP’nin aday listesinde 5 ilde 8 bağımsız aday yer almıştır. Bu adaylardan birisi 5 ilden, diğer 3 aday birer ilden gösterilmiştir98. Bazı illerden hiç aday gösterilmemiştir99. Demokratlar İstanbul aday listesinde, 5 tane gayr-i müslim, 1 tane de bayan adaya yer vermişlerdir100.
DP’nin gösterdiği aday sayısıyla, aritmetik olarak çoğunluğu sağlaması mümkün değildi. DP, seçimlere iktidarı ele geçirmek için değil, belirli isimlerle ve mümkün olduğunca fazla sayıda milletvekiliyle Meclise girme hesapları yapıyordu.
DP’nin aday tespitine yönelik olarak CHP basınında farklı türden haber ve yorumlar yapılmıştır101. Mareşal’in müstakil aday olmasına rağmen DP listesinden gösterilmek istenmesi ve sonrasında ayrı ayrı yerlerde aday gösterilmesi de eleştirilmiştir102. Adayların ilan edilmesinden sonra, DP’nin bazı adaylarının neden tercih edildiği üzerinde spekülasyonlar da yapılmıştır103.
Milli Kalkınma Partisi, seçimlere toplam 10 ilde 76 aday ile katılmıştır104. Seçime katılan diğer üç partinin hangi illerde kaç adayla seçime katıldığı tespit edilememiştir.

1946 GENEL SEÇİMLERİNİN YAPILMASI

Seçimin yapılması ve Sonuçları
1946 seçimleri, 21 Temmuz Pazar günü yapılmıştır. Seçim günü çıkan gazeteler, atmış oldukları manşetlerle, hem günün önemini hem de seçimlere olan bakış açılarını yansıtmışlardır105. Seçim günü, genel olarak sakin ve intizamlı geçmiş, ancak sonuçlar açıklanmaya başladıktan sonra seçim sonuçları üzerine farklı tepkiler gelmeye başlamıştır106.
Ülke genelinde 6 siyasi partinin katılımıyla gerçekleşen seçimlerde 465 milletvekilinin 397’sini CHP, 61’ini DP, 7’sini ise bağımsızlar kazanmıştır107. Bağımsız adaylardan 4 kişi DP’nin listesinden seçime katılırken diğer üç kişi bağımsız aday olarak seçime girmişlerdir. Seçimlere katılan 3 milletvekili 2 seçim çevresinden seçilmiştir108. Bu nedenle Meclis’in açılışı 462 milletvekili ile gerçekleşmiştir. Meclis’in açılışından sonra ise farklı nedenlere bağlı olarak bu sayı daha da aşağılara düşmüştür.
1946 seçimlerinin ülke genelindeki ve iller düzeyindeki sayısal sonuçları yayınlanmamıştır. O nedenle seçimlere katılım oranı, geçerli oy oranı, oyların siyasi partilere ve bağımsızlara dağılımı hakkında kesin yargılara ulaşmak mümkün değildir109.
Seçim sonuçlarının İstanbul’da üç gün gecikmeyle açıklanması muhalefetin tepkilerine yol açmış, muhalefet, bu gecikmeyi CHP’nin belli adaylarını kazandırabilmek için mazbatalarda değişiklik yapılmak istenmesine bağlamıştır. Bu iddialar üzerine Fevzi Çakmak, Beyoğlu seçim kuruluna bir protesto mektubu göndermiştir110. Muhalefetin bu yöndeki iddialarını Vali Lütfi Kırdar reddetmiş ve seçimlerin gecikmesini sandık çokluğuna, memurların bazı semtlerde mesai saatinin bitmesinden sonra çalışmayı bırakmasına bağlamıştır111. Seçim sonuçları açıklandığında İstanbul’daki 23 milletvekilinin partiler arasındaki dağılımının şu şekilde olduğu görülmüştür: 15 DP, 5 CHP, 3 Bağımsız112.
CHP’nin gayri müslim adaylarından hiçbirisinin kazanamaması, buna karşılık Demokratların adaylarından Vasil Konos ve Salamon Adatto’nun kazanması dikkat çekicidir. Gayri Müslimlerin CHP’ye oy vermemelerinde savaş içerisindeki Varlık Vergisi uygulamasının etkisi olduğu görülmüştür113. DP’nin İstanbul’da almış olduğu oylarda Mareşal Fevzi Çakmak’ın etkisini de göz ardı etmemek gerekir114. Ancak, bu oyların Mareşal’in şahsına verildiğini düşünmek yanlış olur. Bu, İstanbul halkının iktidara olan tepkisinin Mareşal’in şahsında temerküz etmesinden başka bir şey değildir. O sırada DP’nin listesinde görülebilecek başka bir tanıdık isim de İstanbul halkından bu kadar oyu alabilirdi. Meseleyi sadece meşhur ve bilinen bir isim olmaya indirgemek doğru olmasa gerekir. Şayet böyle olmuş olsaydı, CHP’nin listesinde yer alan Refet Bele, Cafer Tayyar gibi isimlerinde seçilmesi beklenirdi.
DP, Ankara merkez ve Beypazarı’nda çoğunluğu elde etmekle birlikte köylerde CHP’nin önde olması nedeniyle kazanamamıştır115. Demokrat Parti’nin merkezde kazanmasına rağmen köylerde kaybettiği illerden birisi de İzmir’dir. Seçim sırasındaki temayülün aksine sonuçlar CHP’nin lehinde çıkmış ve halk bu duruma tepki göstermiştir116.
DP, bazı illerde milletvekillerinin tamamını alırken bazı illerde ise bir kısmını alabilmiştir117. Demokrat Parti’nin oylarının büyük çoğunluğu ülkenin Batı kesiminde toplanmıştır. DP’nin örgütlenemediği ve tamamen iktidarın hakimiyetinde bulunan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ise CHP’nin kesin bir üstünlüğü vardır118. Kars’ın her tarafında seçim bir “bayram neşesi”yle geçmiş ve CHP adayları büyük bir çoğunlukla kazanmıştır119. Tokat’ta ise seçime iştirak nispeti %85, CHP’ye oy verenlerin sayısı %84 olarak bildirilmiş, yüzde birlik eksilmenin gerekçesi anlatılarak parti idare heyetinin üzüntüleri dile getirilmiştir120.

Seçimlerde Yapılan Hile ve Yolsuzluklar ve Muhalefetin Tepkisi
Demokratların seçimlerle ilgili ilk tepki beyanatları seçimlerden önce başlamıştır. Celal Bayar, 21 Temmuz gecesi yapmış olduğu bir beyanatta, memleketin uzak köylerinde seçim mazbataları düzenlenerek seçim kurullarına gönderildiğini, kontrol göreviyle köylere gitmek isteyen partili arkadaşlarının engellendiğini, halka karşı ağır bir baskı ve tazyik yapıldığını söylemiştir121. Seçimler başladıktan sonra Celal Bayar, İçişleri Bakanlığı’na bir dilekçe vererek seçim kurullarında DP’nin de temsilci bulundurmasını istemiş ancak bu istek kabul edildiği zaman çoktan sayım işlemine geçilmiştir122. Memleketin bazı yerlerinde seçim mazbataları bir gün önceden düzenlenerek seçim kurullarına gönderilmiştir123. Kimi yerlerde sandık başlarında duran üyeler CHP’nin oylarını artırma gayretkeşliği içerisine girerken124, kimi yerlerde ise kamu görevlileri seçmen listelerinde olmayan kişilere oy kullandırmıştır125.
Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte, Demokratların önde gelen isimlerinin seçimlerdeki yolsuzlukları dile getiren beyanatları boy göstermeye başlamıştır. Başta İstanbul il başkanı Kenan Öner olmak üzere Fevzi Çakmak seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığını belirtmişlerdir126. Bu türden beyanların en sert olanlarından birini Celal Bayar yapmıştır127. Celal Bayar seçimlere ilişkin düşüncelerini şu şekilde belirtmiştir: “İşte ben iddia ediyorum, hatta itham ediyorum, seçim işlerine fesat karıştırılmıştır. Seçimler milletin hakiki iradesini göstermekten uzaktır. Şayet kanunsuz hareketler ve vatandaşların üzerinde yapılan türlü tazyikler azami hadde çıkarılmamış olsaydı yurdun her tarafında seçimleri partimizin kazanmamasına imkân yoktu…”
Kenan Öner, İstanbul seçimlerinin gecikmeli olarak açıklanmasını, Ankara’nın, vali Lütfi Kırdar üzerindeki baskılarına bağlamış, CHP’nin İstanbul listesinden kazanan beş ismin kazandırılması için mazbatalarla oynandığını bunun için seçim sonuçlarının geciktiğini iddia etmiştir. İstanbul Valisi tarafından o zaman reddedilen bu iddialarını Kenan Öner, daha sonra yazdığı hatıralarında devam ettirmiş, DP’nin İstanbul’un hangi semtinde, ne kadar oyunun gasp edildiğini, DP’nin adaylarından alınan oyların kime verildiğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır128. Kenan Öner’in bu iddiasını Ahmet Emin Yalman hatıralarında şu sözleriyle desteklemiştir129: “Size güvenim olduğu için memlekete ait bir davayı danışmak istiyorum. Evet, İstanbul’da Demokrat Parti seçimi kesin bir şekilde kazandı. Fakat buradan Kazım Karabekir, Hamdullah Suphi Tanrıöver, General Cahit Toydemir, General Refet Bele ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkarılması ve Demokrat Parti’ye ancak on sekiz kişilik bir yer bırakılması hakkında sıkı bir emir aldım. Dürüst bir memur ve memleketçi sıfatıyla nasıl hareket edeyim? Bu emri yerine getirmezsem, İstanbul seçimlerini kökünden bozmak için bahane aranması ve yeni partinin bu on sekiz kişilik mühim kuvveti elden kaçırması ihtimali vardır. Bana ne tavsiye edersiniz?”
A. Emin Yalman, Lütfi Kırdar’a hak verdiğini, o zamanki hava içinde her şeyin olabileceğini düşündüğünü, kendisinin de “durumun asgari zararla kurtarılması” yönünde görüş bildirdiğini yazmıştır.
Seçim sonrasında memleketin her tarafından DP’nin önde gelen isimlerine bu türden şikayetler gelmiş ve gazeteler bu haberleri yayınlamıştır. Gelen şikayetler genellikle, idare amirlerinin ve jandarmanın dayak atması ve baskı uygulaması, DP’lilerin köylere gitmesine izin verilmemesi, hapsedilmesi, seçim mazbatalarının değiştirilmesi vb. şekillerde olmuştur130. Bu tür şikayetlerden bir tanesi doğrudan telgrafla İnönü’ye bildirilmiştir131. Telgrafta şöyle denmektedir: “Milletvekilleri seçim işlerine girdiğimiz günden başlayarak iktidar partisine mensup birçok vatandaşların ve bu arada hükümet teşkilatında yer almış memur ve amirlerden birçoklarının ve siyasetle uğraşmaları kanunen men edilmiş bulunan jandarma subay ve erleriyle gümrük muhafaza subay ve erlerinin adeta mezalim şeklini alan tazyik, tehdit, süngü ve dipçikle dövme ve yaralama fiilleri biz Hataylıları kalbimizden yaraladı.” Hataylılar gördükleri muameleyi İnönü’ye bu şekilde anlattıktan sonra bir istekte bulunmuşlardır: “Bütün bu tazyik şiddet ve her çeşit kanunsuz fiil ve hareketlerin delilleri ve mağdurları hayattadır ve eldedir. Bunların imhasına meydan vermemek ve tamamen bitaraf, hiçbir nüfuza boyun eğmeyen şahsiyetlerden müteşekkil bir “Tahkiki mezalim” komisyonunun hemen teşkiline delalet buyrulmasını hala devam eden gözyaşlarımızın ve kanayan kalplerimizin sızılarının böylece dindirilmesine müsaade edilmesini şerefli mazinize ve hala sarsılmayan milletseverliğinize güvenerek yalvarıyoruz.” İnönü’nün bu telgraftan sonra Hatay’a tahkik-i mezalim komisyonunu gönderip göndermediğini bilemiyoruz. Bildiğimiz şu ki bu türden haberlerin ve beyanatların gazetelerde çoğalması üzerine İnönü ve Sıkıyönetim komutanlığından aynı gün iki açıklama gelmiştir.
İnönü, yayınladığı beyannamesinde, seçim döneminin “zehirli sözlerinin” karşılıklı bağışlanmasını ve vatanda huzurlu bir çalışma döneminin açılmasını istemiştir132. Sıkıyönetim komutanlığı ise, yapmış olduğu tebliğde, seçim sonuçları üzerine yapılan “halkı şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu sarsıcı” yazılara karşı harekete geçeceğini bildirmiştir133. Sıkıyönetim komutanlığının bu kararları sonrasında DP, sıkıyönetimin kaldırılması için Başbakanlığa bir dilekçe gönderdiyse de buna müspet bir cevap alamamıştır134. Bu kararlardan sonradır ki, gazetelerde seçim sonuçlarına ilişkin haber ve yazılar kesilmiştir. Demokratlar gazetelerde dile getiremedikleri tepkilerini bu kez mitingler yoluyla yapmayı denemişlerdir. İzmir başta olmak üzere, Bursa, Balıkesir, Adana ve Ankara’da mitingler düzenlenmiş, DP’liler seçimlerde yapılan hile ve yolsuzluklara karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır135.
Seçimlerde mağdur edildiklerini iddia edenler, seslerini duyurabilmek adına ellerindeki her türlü imkanı kullanmaya çalışmışlardır. Sorumluluk makamında bulunan kişilere telgraf çekmek, dilekçe vermek bu yöntemlerden en çok başvurulanı olmuştur. Memleketin muhtelif bölgelerinden Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığı’na şikayet dilekçeleri gönderilmiştir.
Bu türden şikayetin yapıldığı illerden bir tanesi Bursa’dır. Demokrat Parti il Başkanı Hulusi Köymen, Başbakan’a gönderdiği telgrafta Bursa mitinginde dile getirdikleri yolsuzlukları şu şekilde sıralamıştır136: “1-Yapılan seçimde, seçmenlerden mühim bir kısmının rey hakları kuvvet ve cebirle müdahale edilip kanunun himaye ettiği seçim serbestliği ihlal olunmuştur. 2- Yapılan tazyiklere rağmen seçicilerin çoğu Demokrat Parti adaylarına rey verdikleri halde bu reyler, mümessil bulundurmayan sandıklarda sandık komisyonlarınca ve mümessil bulundurulan sandıklarda ise komisyonların doldurdukları hakiki mazbatalar ayrıca bu komisyonlara boş olarak imzalattırılan diğer mazbatalarla değiştirilmek suretiyle her iki partinin adaylarının reyleri tersine gösterilmiştir. 3- Sandık komisyonlarının mazbataları doğruca seçim kuruluna tevdi edilmek icap ederken komisyonlar bunları nahiye müdürlerine, kaymakamlara ve vilayette maiyet memurlarına teslim etmiş ve seçim kurulları mazbatalara ancak bir gün sonra el koymuşlardır. Bu arada mazbataların hakiki mahiyetleri yukarıda arz edilen şekilde değiştirilmiştir.”
Hulusi Köymen’in sıraladığı türden yolsuzlukları anlatan bir başka telgrafta Muğla’dan gönderilmiştir137. Muğla’da DP’nin 5 milletvekilinden 4’ünü almasına rağmen seçimlerde yolsuzluk yapıldığına dair şikayet yapılması dikkate şayandır.
Seçimlerde yolsuzluk yapıldığı yönündeki şikayetler sadece DP cephesinden gelmemiştir. Seçime bağımsız olarak katılan adaylardan da bu yönde tepkiler gelmiştir. Bu adaylardan birisi Kayseri’den seçimlere bağımsız aday olarak katılan Emekli General Hüseyin Emir Erkilet’dir. İçişleri Bakanı Hilmi Uran’a gönderdiği telgrafında Kayseri’de seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığından, memurların tarafsız kalmadıklarından bahsetmiş ve tahkikat yapılmasını istemiştir138. Emekli General, seçimlerdeki hile ve yolsuzluklardan hareketle hükümete ülkedeki demokratik hayatın gelişimi ile ilgili çok önemli uyarılarda bulunmuştur.

Seçimden Sonraki Gelişmeler ve Seçim Tutanaklarına İlişkin Hile ve Yolsuzluk İddialarının TBMM’de Görüşülmesi
Seçimlerin yapılması ve seçim mağdurlarının tepkilerini dile getirmesinden sonra merak edilen konulardan birisi DP’nin tavrının ne olacağı olmuştur. DP teşkilatı, Meclis’e girmeyerek seçimlerde yapılan muameleye tepki göstermek istediyse de partinin üst düzey yöneticileri bu fikri uygun bulmamışlardır139. DP’nin kurucuları, mazbatalarını alarak Ankara’nın yolunu tutmuşlardır. Fevzi Çakmak ve DP’nin kurucuları Ankara’da halkın coşkulu tezahüratları ve sevgi gösterileriyle karşılanmışlardır140. Aynı gün DP kurucuları, Fevzi Çakmak’ı evinde ziyaret etmişlerdir.
Meclis’in açılmasından bir gün önce toplanan CHP grubu, Kazım Karabekir’i Meclis başkanlığına aday göstermiştir141. Demokrat Parti ise Meclis başkanı adayı olarak Yusuf Kemal Tengirşek’i belirlemiştir142. 5 Ağustos tarihinde Meclis törenle açılmış, Meclis’in açılışından sonra da Meclis Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Meclis Başkanlığına CHP’nin adayı Kazım Karabekir seçilirken, İnönü 388 oyla Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Mareşal Fevzi Çakmak ancak 59 oy alabilmiştir143.
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis’e girişinde protesto amacıyla DP’liler ayağa kalkmamışlardır144. CHP’liler bunu Cumhurbaşkanlığı makamına yapılmış bir saygısızlık olarak kabul edip kınamışlardır145. DP’liler ise bu hareketlerini, milli iradenin hiç kimse önünde ayağa kalkmayacağının bir göstergesi olarak yorumlamışlardır146.
DP’lilerin İnönü’ye yaptıkları muamelenin bir benzerini CHP’liler de Mareşal Fevzi Çakmak’a yapmışlardır. Mareşal’in Meclis’e girişi sırasında CHP’liler onu alkışlamamışlardır. CHP’lilerin bu tavrını Mareşal bir gazeteciye şu şekilde değerlendirmiştir: “Ben müstakil bir milletvekiliyim. Beni millet seçti. Ben ne Halk Partisi’ndenim, ne de Demokrat Parti’denim. Meclis’te yemin ederken Halk Particiler beni adeta istiskal ettiler. Bana tezahürat yapanlar Demokrat milletvekilleri idi. Halkın hakiki reyi ile Meclis’e girmiş bulunan bu milletvekillerinin tezahüratı beni çok mütehassıs etti. Şimdi millete bir beyanname neşredeceğim ve diyeceğim ki: “Eğer beni seviyorsanız, memleketin hürriyet ve selamete kavuşmasını istiyorsanız; Halk Partisi’nden ayrılınız, Demokrat Parti’ye geçiniz147”
DP, Meclis açıldıktan sonra 37 ilin ve 27 milletvekilinin seçim sonuçlarına yönelik itirazlarda bulunmuştur148. Bundan sonra Meclis, 12 Ağustos tarihinde seçim mazbatalarını tetkik edecek olan otuz kişilik bir komisyon oluşturmuştur149. Üyelerinden 8 tanesi DP’li 22’si de CHP’li olan komisyon on günlük bir çalışmanın ardından itirazlara ilişkin raporlarını Meclis’e sunmuştur150. DP’liler, bu sırada, CHP’lilerden seçimlerin sembolik olarak bir ilde (İzmit) iptal edilerek yeniden yapılmasını istemişler ise de bu istek iktidar tarafından kabul görmemiştir151. Görüşmeler sırasında, özellikle İstanbul, Ankara ve Trabzon’a ait tutanaklarda CHP ve DP’liler arasında sert tartışmalar yaşanmıştır.
DP’liler, CHP’nin İstanbul’da kazanan adaylarının tutanaklarının iptalini ve yerlerine DP’nin adaylarından bazılarının TBMM’ye katılmasını istemiştir152. DP adına söz alan Abdurrahman Münip Berkant, seçimlerle ilgili olarak “..zaten seçim başından, yani kanunundan bozuktur. İlk iş olarak bu kanunun eksik ve noksanlarını düzeltmek lazımdır” şeklinde sözler sarf etmiştir153. CHP adına konuşan Süreyya Örgeevren, Abdurrahman Münip Bey’i, “mesleki bilgilerini kötüye kullanarak devlet hazinesinden para çalmakla”, Rıza Zeki Sporel’i ise çağrıldığı halde Milli Mücadele’ye katılmamakla suçlamıştır154. Nihayetinde yapılan oylamaların neticesinde CHP’nin İstanbul milletvekillerinin tutanakları alkışlarla kabul edilmiştir. Daha sonraki tarihlerde, DP listesinden İstanbul milletvekili seçilmiş olan Zeki Rıza Sporel, Abdurrahman Münip Berkant, Senihi Yürüten, Burhan Cahit Morkaya ve Salamon Adatto’nun seçim tutanakları reddedilmiştir155.
Mareşal Fevzi Çakmak, görüşmeler sırasında söz alarak, önce emekliliğinden iki buçuk yıl sonra milletvekili adayı olmasındaki amacını şu sözlerle izah etmiştir: “Maksadım cihandaki demokrasi terakkiyatına uyarak bizde de milli hâkimiyetin bihakkın tesisi idi. Milletin bu muhabbetini çekemeyen bazı müstebit artıklarından gördüğüm tezyif, tahkir, hatta tehditlere rağmen milletin hukukunu kanunen müdafaaya karar verdim.” Milletvekili olmasındaki maksadını bu cümlelerle ifade eden Mareşal, seçimlere ilişkin kanaatlerini de şu sözleriyle belirtmiştir: “Zor ve hile ile seçimlere fesat karıştırılmıştır. Bunu örtmek için gazeteler susturulmuştur.”
Fuat Köprülü ise Ankara’nın ilçe ve köylerinde seçimlerin öncesinde ve seçimler sırasında partilerinden olan vatandaşa karşı idari yetkililerce yapılan baskı ve tazyikten, netice itibariyle de seçimlere müdahaleden bahsetmiştir. Örnek olarak da, Polatlı Kaymakamı’nın muhtarları toplayarak, seçimleri Halk Partisi’ne kazandıracaklarına dair Kuran ve tabanca üzerinde yaptırdığı yemini vermiştir. Köprülü, seçim günü köylere gönderilen mümessillerinin kaymakam ve nahiye müdürlerince engellendiğini, bir köyde ise gönderilen mümessillerini “ağaca bağlı” olarak bulduklarını anlatmıştır. Ankara merkezinde seçimlerin “tam bir dürüstlük” ve “tamamıyla medeni bir şekilde cereyan ettiğini” söylemiştir156.
Trabzon’un seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında muhalefet adına Hasan Dinçer söz alarak, seçimler esnasında yapılan “baskı ve tazyik”lerden, DP’ye oy veren vatandaşların jandarma tarafından dövülmesinden bahsetmiştir. Seçim komisyonlarının seçmen listelerine riayet etmeksizin usulsüz oy kullandırdığını, bazı köylerde “ölülere rey attırıldığı”nı öne sürmüştür157.
Muhalefetin bu tür iddialarına CHP adına, seçim sırasında İçişleri Bakanı olan Hilmi Uran cevap vermiştir. Hilmi Uran, seçimlere ait istatistikî bilgiler verdikten sonra, seçim öncesinde ve sonrasında yaşanan olayları iktidarın penceresinden uzun uzun anlattıktan sonra seçimlerle ilgili hile, baskı ve tazyik iddialarına; “hak arama konusundan çıkarılarak, propaganda ve demagoji sahasına kasten intikal ettirilmiş ve her şikayet diğer bir şikayetle kasten beslenmiş bulunmaktadır” diyerek cevap vermiş ve seçimlerin “umulan ve beklenenin üstünde bir intizamla çok dürüst ve çok kanuni” bir şekilde yapıldığını söylemiştir158.
CHP adına söz alan Faik Ahmet Barutçu ve Süreyya Örgeevren ise muhalefetin seçimlere dönük iddialarını “seçimleri kirletmeye dönük mesnetsiz iddialar” olarak değerlendirmişler ve DP’lilere ağır ithamlarda bulunmuşlardır159. İktidar partisi adına söz alan milletvekilleri tutanaklar üzerindeki şikayet ve iddiaların sebepleri üzerinde durmak yerine bu iddia ve şikayetleri reddetmeyi, meseleyi sulandırmayı hatta muhaliflere hakaret etmeyi tercih etmişlerdir160. Muhalefetin seçim tutanaklarına ilişkin hile ve yolsuzluk iddialarının hiçbir yerde, seçimlerin iptal edilmesi için yeterli ve geçerli sebepler olmadığını ifade etmişlerdir161. İktidar partisi milletvekillerinin bu tavrı, görüşmelerin başından sonuna kadar devam etmiştir. Muhalefetin seçimlerle ilgili kanaatini Aydın’dan seçilemeyen Adnan Menderes, seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında şu şekilde belirtmiştir162: “Muhterem arkadaşlar; kim ne derse desin 21 Temmuz tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde birçok yolsuzluklar ve kanunsuzluklar olduğu hakkında teessüs eden kanaat umumidir. Bu kanaatin bütün vicdanlarda yer etmesinde sebep kanunu tatbike memur makamlar ve vazifeliler tarafından türlü türlü kanunsuz hareket ve muamelelerin, her çeşitten tazyik ve tehditlerin, zor ve şiddet kullanma hadiselerinin her yerde açıktan açığa yapılmış olması ve bu mübalatsızca işlenen kanunsuzluklarının ıstırabına şehirlerde, kasabalarda ve köylerde yığın yığın vatandaşların bizzat maruz kalmış bulunmalarıdır. Bu itibarla denilebilir ki, mazbatalarını tetkik ve müzakere etmekte olduğumuz son milletvekili seçimlerinin milli iradeyi tecelli ettiremediğine dair olan en hakiki delil, Türk milletinin vicdanında yerleşmiş olan kanaattir.”
Böylelikle, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında yaşanan sert tartışmaların ve uzun süren görüşmelerin ardından Meclis, 37 ile ait 350 milletvekilinin tutanaklarını onaylamıştır163.

SONUÇ
Cumhuriyet Türkiye’si, demokrasinin inkişafı adına, Meşrutiyet dönemlerinden önemi yadsınamayacak bir birikim devralmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra, yeni rejimin karakteri, demokrasiden ziyade tekpartili, otoriter bir rejime doğru kaymıştır. Devrim hareketleri içerisinde iki kez çok partili hayata geçilme teşebbüsünde bulunulduysa da bu girişimler başarıya ulaşamamıştır. Bu iki girişimin sonrasında, iktidar partisi olan CHP’nin karşısında; ister doğal yollardan oluşmuş olsun, isterse güdümlü bir şekilde oluşturulmuş olsun, bir muhalefet partisinin siyasi hayatta kalamayacağı anlaşılmıştır. Bu denemelerden sonraki süreçte rejim, daha otoriter bir görünüm almış ve giderek parti-devlet bütünleşmesine doğru yönelmiştir. Öyle ki, II. Dünya Savaşı süresince Türkiye, tekpartili otoriter Şef’lik rejimi ile yönetilmiştir.
II. Dünya Savaşı’nda demokrasi taraftarı devletlerin galip geleceğinin anlaşılması ve Türkiye’nin Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kalması, çok partili hayata geçiş için önceden mevcut olan iç dinamikleri harekete geçirmiştir. Yönetim erkini elinde bulunduran Milli Şef, ülkeyi dış politika alanında yalnızlıktan kurtarmak, rejimin dışarıdan görünümünü değiştirmek adına sınırlı da olsa rejimi normalleştirmek ve çok partili siyasi hayata geçmek zorunda kalmıştır. Denilebilir ki, çok partili hayata geçiş için önceden mevcut olan, savaşın getirdiği olumsuzluklarla iyice olgunlaşan iç dinamikleri, savaş sonrasının dış dinamikleri harekete geçirmiştir.
1946 yılının başında muhalefet partilerinden DP’nin kurulması ve teşkilatlanmaya başlamasıyla birlikte siyasi atmosfer hareketlenmiştir. İktidar partisi olan CHP, teşkilatlanmaya başlayan muhalefetin varlığına değer atfetmiş, ancak tam anlamıyla teşkilatlanıp güçlenmesine, hele hele iktidara oynamasına tahammül edememiştir. Bu nedenledir ki, seçim kanunu da dahil muhalefetin hızını kesecek olan demokratik yaşama aykırı kanunları tümüyle ortadan kaldırmak yerine nisbî bir yumuşamayı uygun görmüştür. Dahası, seçimleri öne alarak teşkilatlanma çabası içerisinde olan muhalefeti, demokratik olmayan seçim kanunu ile seçimlere gitmeye zorlamıştır. İktidar partisi, rejimin tam olarak demokratik bir hüviyet kazanmasından ziyade dizginlerin elinde olmasına ve dışarıdan “birden fazla parti arasında seçim yapılıyor” görüntüsünün sağlanmasına önem vermiştir.
İktidar partisinin kendisine açtığı özgürlük alanı içinde ayakta kalmaya mahkum olan DP, iktidar partisinin oldubittilerini kabullenerek sonuçlarını önceden kestirebildiği seçimlere girmeyi uygun görmüştür. Ülkenin tamamında teşkilat kuramayan DP, CHP’nin karşısına, iktidar olabilmek amacıyla değil; mümkün olduğunca fazla ve belli isimlerle Meclis’e girmek amacıyla çıkmıştır. Adaylarının profilini ve sayısını bu amaca uygun şekilde oluşturmuştur. Meşhur isimleri ve bilinen adayları birkaç seçim çevresinden seçmen karşısına çıkarmıştır. CHP ise sayısal olarak rakibinden üstün bir aday listesiyle bütün seçim çevrelerinde seçim yarışına katılmıştır.
Seçimlerin öncesinde halka karşı yapılan propaganda konuşmalarında ve medyada CHP’liler muhalefeti en ağır sözlerle itham etmişlerdir. Muhalefetin yaptıklarından daha çok, kendi bakış açılarını ve düşüncelerini anlatmayı/yazmayı tercih etmişlerdir. Muhalefet ise, halka karşı yaptıkları konuşmalarda çok daha ölçülü ve dikkatli davranmıştır. Özellikle, partilerin üst düzey görevlileri “laiklik karşıtı” ve “Komünist taraftarlığı” şeklinde değerlendirilebilecek söylem ve eylemlerden kaçınmışlardır. Ancak, muhalefetin bu ölçülü ve dikkatli tavrı türlü isnatlarla karşı karşıya kalmalarını önlemekten uzak kalmıştır.
1946’nın yazında Türk toplumu, daha önce alışık olmadığı türden seçim günleri yaşamıştır. Partili olan, olmayan, adayların seçim konuşmalarını dinlemişlerdir. İlk defadır ki, kendilerinin ikna edilmeye çalışıldığını, hal ve hatırlarının sorulmaya başlandığını görmüşlerdir. Kimileri ise, iktidar partisinden olmamanın, muhalefetin safında yer almanın cezasını çekmişlerdir. Her ne olursa olsun bu günler, Türk toplumunun siyasi hayatında yeni bir dönemin başladığının göstergesi olmuştur.
Seçim sonuçları açıklandığında, beklendiği gibi sayısal çoğunluğu iktidar partisi CHP almıştır. Ancak seçimin gerçek galibi, özellikle İstanbul ve Ankara merkezinde kazanmayı başaran DP olmuştur. Çankaya’da seçim sonuçları açıklandığında İsmet İnönü’nün DP’nin en az oy alan adayından daha az bir oya sahip olduğu görülmüştür. Seçim öncesi yapılan uyarılara rağmen, partilerini önceden beri “kahir ekseriyet”le kazandırmaya alışmış olan parti teşkilatı ve bazı idare amirleri seçimin masumiyetine de gölge düşürmüşlerdir. Demokratik olmayan seçim kanunu ve iktidar partisinin siyasi hayata olan hakimiyeti her türlü hile ve yolsuzluğa imkan vermiştir. Halkın iradesi sandığa yansıdığı şekilde çıkmamış, bu yüzden de, 21 Temmuz 1946 seçimleri Türk toplumunun siyasi vicdanında ve demokrasi tarihimizde tedavisi mümkün olmayan bir yara açmıştır. Nihayetinde de demokrasi tarihimizde “hileli, şaibeli seçimler” olarak görülmüş, hep tartışılan bir seçim olarak önümüzde durmuş, durmaya da devam edecektir.


KAYNAKÇA

ARŞİVLER

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

KİTAPLAR
Ahmad Feroz-Turgay Bediya, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945–1971) Bilgi Yayınevi, Ankara 1976.
Akandere, Osman, Milli Şef Dönemi (Çok Partili Hayata geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler 1938-1945), İz Yayıncılık, İstanbul 1998.
Albayrak, Mustafa, Türk Siyaset Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Ankara 2004.
Ateş, Nevin Yurtsever, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Sarmal Yay., İstanbul 1994.
Avşar, Abdülhamit, Serbest Cumhuriyet Fırkası, Kitabevi Yay., İstanbul 1988.
Aydemir, Şevket Süreyya, II. Adam, Cilt II, Remzi Kitabevi, İstanbul-2000.
Bilâ, Hikmet, CHP (1919-1999), Doğan Kitapçılık Yay., İstanbul 1999.
Burçak, Rıfkı Salim, Türkiye’de Demokrasi’ye Geçiş (1945-1950), Olgaç Yay., 1954.
Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri (1946–1950), (Hazırlayan: Özel Şahingiray), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1999.
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950–1995), 2. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1996.
Ekinci, Necdet, II. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, İstanbul 1997.
Emrence, Cem, Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yay., İstanbul 2006.
Erer, Tekin, Türkiye’de Parti Kavgaları, Çınar Matbaası, İstanbul 1996.
Eroğul, Cem, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitabevi, Ankara 1990.
Goloğlu, Mahmut, Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay., İstanbul 1982.
Gülcan, Yılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1946), Alfa Yay., İstanbul 2001.
Gürkan, Nilgün, Türkiye’de Demokrasiye Geçişte Basın, İletişim Yay., İstanbul 1998.
Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi (1908-1960), Tekin Yay., İstanbul 1991.
Karpat, Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, Afa Yayınları, İstanbul 1996.
Kıran, Haydar, Olaylar ve Belgelerle 1946 Seçimleri ve Yakın Demokrasi Mücadelemiz, İstanbul 1990.
Kıran, Haydar, 1946 Seçimleri ve Senirkent Faciası, Polemika Yayınları, İstanbul 1976.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Ankara 1985.
Nadi, Nadir, Perde Aralığından, Çağdaş Yay., İstanbul 1979.
Okyar, Osman- SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, Fethi Okyar’ın Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1997.
Öner, Kenan, Siyasi Hatıralarım ve Biz de Demokrasi, Osman Bey Matbaası, İstanbul 1948.
Timur, Taner, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge Kitabevi, Ankara 2003.
Toker, Metin, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1990.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler (1859-1952), Arba Yayınları, İstanbul 1952.
Tuncer, Erol, 1946 Seçimleri, TESAV, Ankara 2008.
Uran, Hilmi, Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1959.
Uyar, Hakkı, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yay., İstanbul 1998.
Yalman, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (1922–1971), Pera Turizm Ticaret A.Ş, İstanbul 1997.
Yeşil, Ahmet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyat, Ankara 2002.
Zürcher, Eric Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam Yay., İstanbul 1992.

MAKALELER
Akandere, Osman, “Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde 1945’de Görülen Siyasal Muhalefet ve Demokrat Parti’nin Kurulması”, Selçuk Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Ata Dergisi, Sayı: VII, Konya 1997, s.331-353.
Akandere, Osman, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Bir Denetleme ve Kontrol Organı Olarak Müstakil Grup’un Yapısı ve İşlevi”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 3, Yıl: 1998, Isparta 1998, s. 65-80.
Akandere, Osman, “İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Çok Partili Hayata Geçişte Kurulan İlk Muhalefet Partisi “Millî Kalkınma Partisi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sosyal, sayı: 4, Yıl: 1999, s. 193-211.
Akandere, Osman, “Bir Demokrasi Beyannamesi Olarak “Dörtlü Takrir’in” Amacı ve Mahiyeti”, Uluslararası Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Isparta 2008, s. 260-270.
Tecer, Ahmet Kutsi, “Kurultay ve Fikir Hayatımız”, Ülkü, c.X, sayı: 112, (16 Mayıs 1946), Ankara 1946

SÜRELİ YAYINLAR

Gazeteler

Ulus
Tanin
Son Posta
Yeni Türkiye
Yeni Sabah
Vakit

Dergiler
Ayın Tarihi
TBMM Tutanak Dergisi
Ülkü

TEZLER

BATMAZ, Dilek, Türkiye’de Çok Partili Dönemde Seçimler, Anadolu Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2004.

12 Mayıs 2016 Perşembe

DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE KÜRT SORUNU: GELİŞİMİ VE ETKİLERİ THE KURDISH PROBLEM IN DEMOCRATIC PARTY PERIOD: ITS PROGRESS AND INFLUENCES Yrd. Doç. Dr. Fuat UÇAR Giresun Üniversitesi Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü

The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3252
Number: 43 , p. 175-200, Spring I 2016
Yayın Süreci Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date, 04.01.2016 13.03.2016
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE KÜRT SORUNU: GELİŞİMİ VE ETKİLERİ
THE KURDISH PROBLEM IN DEMOCRATIC PARTY PERIOD: ITS PROGRESS AND INFLUENCES
Yrd. Doç. Dr. Fuat UÇAR
Giresun Üniversitesi Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü
Öz
Kürt Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu'nda; II. Abdülhamit, İttihat ve Terakki dönemlerinden Cumhuriyet Dönemine kadar yöneticiler nezdinde hassasiyetini koruyan bir konu olmuştur. Cumhuriyet'in ilanından sonra, tek parti ve çok partili dö-nemlerde de güncelliğini koruyan Kürt Sorunu, 1950-1960 yılları arasında Demokrat Parti (DP) Döneminde de geleneksel politikaların dışında farklı uygulamalara konu olmuştur. Bu dönemde Kürt Sorunu, yöneticiler tarafından geleneksel olarak sadece asayiş sorunu olarak görülmenin dışında, iç ve dış etkenlerin de etkisiyle ortaya çıkan demokratikleşmeler sonucunda bir "yumuşama" dönemine girmiştir. Bu süreçte tek parti döneminde sürgüne gönderilenlerin yerlerine dönmeleri ve mülklerini edinmelerine izin verilmesi ile meclise temsilci olarak girmeleri en önemli gelişmeler olmuştur. Bu çerçevede Kürt Sorunu, 1934 İskan Kanunu'nun ve Umum Müfettişlikler'in kaldırılması ile çeşitli dernekler ve yayınların da ortaya çıkmasıyla Kürt Kimliği'ne ilişkin bir bilinçlenme meydana gelmiştir.
Yine DP döneminde, ülke genelinde uygulanan çeşitli liberal politikaların sonu-cunda yöneticilerin, önde gelen Kürt ağa ve şeyhleri ile işbirliği ve ittifak içine girmeleri, özellikle bu ağa ve şeyhlerin de etkisiyle DP'nin, doğu ve güneydoğu bölgelerinde CHP'ye nazaran daha fazla güç kazanmasına neden olmuştur. Siyasal ve ekonomik gelişmeler sonucunda DP döneminde ortaya çıkan bu ittifakın da etkisiyle ortaya çıkan Kürt kimliğine ilişkin siyasal ve ideolojik bilinçlenme daha sonraki dönemlerde Kürt Hareketi'nin gelişmesinde önemli etkenlerden biri olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kürt Sorunu, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Kırk Dokuzlar Hareketi, Dicle Talebe Yurdu
Abstract
Kurdish problem has been an issue that keeps sensibility in the presence of ex-ecutives from the periods of Abdulhamid II, Union and Progress Association in Ottoman Empire to the Republic period. After the proclamation of the Republic, the Kurdish prob-
176
Fuat UÇAR
lem that has kept up-to-date in single and multi party periods was subjected to different practices out of traditional politics in the period of Democratic Party in 1950-1960. In this period, the Kurdish problem, apart from which was perceived as only public peace prob-lem by executives, got into a “detente term” as a result of democratisation that devel-oped with internal and external factors. During this period, that the ones sent to exile in single party term got into parliament as delegate by being allowed to turn back and ap-propriate became the most important developments. The Kurdish problem within this scope became awareness regarding Kurdish identity with coming out of removing some associations and publications thanks to the removal of Settlement Law in 1934 and Pub-lic Inspectorship.
Once more in the period of Democratic Party, that the executives cooperated with Kurdish aga and sheiks as a result of various liberal politics applied all around the country caused Democratic Party to gain more strength in comparison to Republican People’s Party in eastern and southeastern regions. The political and ideological aware-ness regarding Kurdish identity with the effect of this alliance in consequence of political and economical developments in Democratic Party period became one of the most im-portant factors of Kurdish movement in later periods.
Keywords: Kurdish Problem, Democratic Party, Republican People's Party, 49s Movement, Dicle Dormitory
GİRİŞ
Kürt Sorunu, Türkiye'nin son yıl-lardaki en önemli sorunlarından birisidir. Osmanlı'dan itibaren son yüz yıllık süre-de çeşitli isyanlarla gündeme gelen bu sorun Cumhuriyet Döneminde de devam etmiştir. Cumhuriyet Döneminde, 1925'te Şeyh Said İsyanı, 1926'da Birinci Ağrı İsyanı ve 1927'de İkinci Ağrı İsyanı'nın meydana gelmesiyle bu isyanlara katılanlara yöne-lik 1934 yılında 2510 Sayılı Mecburi İskan Kanunu1 çıkarılmıştır. Daha sonra 1938'de Dersim İsyanı'nın meydana gelmesi ve bastırılmasından sonra 1930'lu yıllar bo-yunca Kürt Sorunu güncelliğini kaybet-miştir. Buna rağmen Atatürk Dönemi Kürt Sorunu bugün en çok tartışılan ko-nulardan biri olarak gündemde yer alma-ya devam etmektedir.2 1938 yılına kadar süren bu isyanlar, dini etmenler ve ya-bancı desteği dışında başka nedenlere de bağlanmıştır. Bu nedenler; Kürtlerin yeni
1 Resmi Gazete, Kanun No: 2510, Sayı: 2733, Kabul Tarihi: 14.6.1934, İlan Tarihi: 21.6.1934.
2 Atatürk Dönemi Kürt Sorunu ve politikaları hakkında daha geniş bilgi için bkz. Serap Yeşiltuna, Atatürk ve Kürtler, 3. Baskı, İleri Yayınları, İstanbul, 2015.
merkezi yönetim sisteminden hoşnutsuz olmaları, bürokratların Kürtlere kaba davranmaları sonucu halkın duyduğu bireysel huzursuzluk ve rahatsızlıklar şeklinde olmuştur.3 1925-1938 dönemine ilişkin Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nin Türkiye gözlemcisi; "Kürt böl-gesinde ciddi ayaklanmalardan sonra devlet hala bu bölgede reform yapmaktan söz ediyor"4 şeklindeki değerlendirmesiy-le yaşananlar isyan olarak nitelendirmiş-tir.
1925-1938 arasındaki bu dönemde devlete yönelik bu tür isyanların ortadan kaldırılmasında sertlik yanlısı bir tutum sergileyen İsmet İnönü bu dönemde baş-bakan olarak görev yapmıştır. Böylece 1938 yılında meydana gelen Dersim İsya-nı'nın bastırılmasından sonra Kürt Soru-nu'nun ne yeni bir ayaklanmaya girişebi-lecek maddi bir kuvveti, ne de ayaklan-manın yerine koyabileceği başka bir stra-
3 Metin Heper, Devlet ve Kürtler, Çev.: Kadriye Göksel, 3. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul, 2010, s. 231-232.
4 A.g.e., s. 237.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 177
tejisi kalmıştır.5 Bu şekilde muhalif Kürt hareketi derin bir sessizliğe bürünmüş, milliyetçi Kürt liderler, isyanlar ile bir yere varamayacaklarını görmüşler ve yeni durumu da kabullenmek durumunda kalmışlardır.
Dönemsel olarak zaman zaman alevlenen, zaman zaman da gündemden düşen bu sorun sürekli olarak önemini korumuştur. Bu yönüyle tarihindeki en önemli sürecini yaşayan Kürt Sorunu, Ortadoğu'da ve Türkiye'de her zaman önemli bir politik unsur olmuştur. Bu çerçevede, Kürt Sorunu'na karşı; Osmanlı Devleti’nde Yavuz Sultan Selim'den II. Abdülhamit'e ve İttihat ve Terakki’ye kadar yönetimi elinde bulunduranların hassasiyetleri her zaman devam etmiştir. Yöneticilerin bu hassasiyeti Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla da aynı şekilde önemini korumuştur. Bu süreçte konu ile ilgili tartışmaların bir kısmı so-runun mahiyetinden çok ismi üzerinden yürütülmüştür.
Kürtler, II. Meşrutiyet döneminin getirdiği özgürlük ortamında II. Abdül-hamit ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) dönemlerinde diğer unsurlar gibi aktif olarak çeşitli örgütlenme ve etkin bir çaba içerisine girmişlerdir. Daha sonra Kürtler, Milli Mücadele Dönemi’nde Anadolu’nun işgali karşısında, Mustafa Kemal'in önder-liğinde Türkler ile birlikte dayanışma içerisine olmuşlar, Milli Mücadele’nin kazanılmasından ve ulusal bağımsızlığın elde edilmesinden sonra Kürtler Türkler ile ortak bir kader birliği yapmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarından iktidar değişikliğinin ilk defa yaşandığı 14 Mayıs 1950 seçimlerine kadar geçen süre-
5 Hamit Bozarslan, "Kürd Milliyetçiliği ve Kürd Hareketi (1898-2000)", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Ed.: Tanıl Bora - Murat Gültekingil, C. 4, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 850.
de, yani tek parti dönemi boyunca bir köylü toplumu ve ağırlıklı olarak da ta-rımla uğraşan bir ülke görünümünde olmuştur. Ülke 1950 yılındaki bu iktidar değişikliği ile on yıllık Demokrat Parti (DP) dönemini yaşamıştır. Siyasi, ekono-mik, kültürel vb. yönlerden önemli geliş-melerin yaşandığı bu döneme ilişkin yapı-lan çalışmalar genellikle, DP'nin ya yücel-tilmesi ya da karalanmasına yönelik ol-muştur. Bu çerçevede Kürt Sorunu açısın-dan DP dönemi ve DP'nin Kürt Sorunu'na yaklaşımı mutlaka incelenmesi gereken bir konu olarak önemini korumaktadır.
Kürt Sorunu'na yönelik yapılan çalışmalarda genellikle DP dönemine, Kırk Dokuzlar Olayı'nın dışında çok fazla yer verilmemiş, DP döneminin Kürt So-runu'na ilişkin sosyo-ekonomik ve siyasi gelişmelerinden kaynaklanan dinamiği de sığ ve yerel (lokal) düzeyin dışında yeteri kadar ele alın(a)mamıştır. Bu açıdan DP dönemi, entelektüel düzeyde hareketle-nen ve zaman zamanda da ivme Kürt Sorunu'nun gerek 1960'lı yıllarda, gerekse daha sonraki dönemlerdeki gelişiminin ve etkilerinin bir bütün olarak değerlendiri-lebilmesi ve günümüz Kürt Sorunu'nun dinamiğinin daha iyi anlaşılması açısın-dan önem arz etmektedir. Bu nedenle bu çalışmada on yıllık DP döneminde Kürt Sorunu'nun ve ideolojisinin gelişimi ile etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
1. DP İKTİDARI DÖNEMİ KÜRT POLİTİKALARI
Türkiye’nin demokrasi tarihinde önemli bir yere sahip olan 14 Mayıs 1950 seçimlerinde siyasi patilerin seçim kaygı-ları, pek çok konuda tavizi de beraberinde getirmiştir. DP'nin Yeter Söz Milletin slo-ganı ile girdiği 1950 seçimlerinin sonu-cunda iktidarın değişeceğine, CHP'nin baskı politikalarının ortadan kalkacağına yönelik umut halkta bir kurtuluş ve nefes alma kapısı olarak görülmüştür. Kürtler-
178
Fuat UÇAR
de de beklenti aynı olmuş, hem dini has-sasiyetler hem de Kürt kimliği üzerindeki baskıların biraz olsun gevşeyeceği umu-dunun ortaya çıkması sonucu Kürtler de DP'ye yöneltmiştir.6 Naci Kutlay'da bu süreçte; "Kürt muhalefeti ‘doğu' sorununu konuşmaya başladı. 14 Mayıs 1950 Milletve-kili Seçimlerinde Kürtlerin, o günlerin muha-lefet partisi olan Demokrat Parti'yi destekle-yeceğini bekleyenler ihtiyatlıydı. Sindirilmiş Kürtlerin bu hareketini riskli bulanlar vardı. Ancak Kürtler muhalefete oy verdi."7 diyerek DP'nin Kürtlerde bir umut meydana ge-tirdiğini ifade etmiştir. Yine Cihat Baban da, DP'nin 298 milletvekili ile iktidara geleceği tahmininde bulunduğunda Ba-yar, Baban'a; "Evet 298 rakamında hata yok, hatta eksiklik var. İktidarı nasıl olsa alacağız. Doğu vilayetleri üzerinde tereddütlü davran-mış olacaksın, halbuki ben oralarda netice alacağımıza kaniim. Bize oy vereceklerini açıklamıyorlar ama, hemen hemen hepsi karar-lı... Seçimlerde baskıya maruz kalmamak için Halk Partisinin de yüzüne gülüyorlar"8 diye-rek Kürtlere karşı yaklaşımını ve umutlu olduğunu ifade etmiştir. Bu şekilde, yirmi yedi yıllık CHP yönetiminden sonra 1950'de DP'nin iktidara gelmesiyle Os-manlı'dan beri siyasi ve sosyolojik olarak "çevre" konumunda bulunan halk ilk kez bütün sınıf ve katmanları ile "merkeze" doğru yönelmeye başlamış oldu. Türki-ye'de yaşanan bu demokratikleşmeye paralel olarak eskiye göre çeşitli özgür-lüklerin getirilmesi devletin Kürt Soru-nu'na yaklaşımının da değişmesine neden olmuştur.
Özellikle yürürlükten kaldırılan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu'nun engel-lenmesinde toprak ağaları ile sağlanan ittifak, 1950 seçimlerinde DP’ye asıl des-teğin bu ailelerden gelmesinde etkili ol-
6 Altan Tan, Kürt Sorunu, 10. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 316.
7 Naci Kutlay, Kürt Kimliği'nin Oluşum Süreci, Dipnot Yayınları, Ankara, 2012, s. 28-29.
8 Cihat Baban, Politika Galerisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970, s. 47.
muştur. Böylece DP'nin merkez yönetici-leri, daha önce karşı tarafta yer almış olsa bile en güçlü Kürt ağa ve şeyhlerini kendi saflarına almakta tereddüt göstermediler. Abdülmelik Fırat'ın ifadesine göre; ‚Mi-sak-ı milli hudutları dahilinde herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, bütün faaliyetler her yerde aynı olmalıdır.‛9 teması DP tara-fından işlenmiştir. Ayrıca DP’nin liberal görüşlerinin de etkisiyle doğuda yaşayan halkın DP’ye yönelmesini David Mcdowall şu şekilde belirtmiştir:
"1950’lerde ilk demokratik çoğulcu-luk belirtileri ortaya çıktıktan sonra su yüzüne çıkan bu eğilimler, şeyhler ulusal politikada kendi müritlerini muhafazakâr dini ya da sağ kanat partileri desteklemeye teşvik ederler-ken, Kürt milliyetçileri de sol siyaset içinde güç aramaya çalıştı. Zaman içinde her ikisi de birbirleri için kâbusa dönüşecekti.10 (...) Şeyh-lerin ve müritlerinin kaç oy sağlayabileceğini gayet iyi bilen Demokratlar bu duyguları istismar etmekte hızlı davrandılar ve dini özgürlükleri açıkça savundular. (...) Said Nursi 1950’de kendi müritlerini hararetle Demokratları desteklemeye teşvik etti. Bu davranışında yalnız değildi: Said Nursi ile yakın bağları olan, Bitlis ve Hizan civarındaki Mevlana Halid Nakşibendi hareketi de çoğu Kadiri gibi Demokratları destekledi. Demok-ratlar Anadolu’yu saran bir ağ oluşturmuş-lardı ve bu ağın en güçlü olduğu yer doğuy-du."11
Bu şekilde 1950 seçimlerinde ezici bir çoğunlukla iktidara gelen DP, oyların ve doğu bölgesindeki milletvekillerinin önemli bir kısmını CHP döneminde sür-gün edilen ağaların tabanından almış oldu.12 Ayrıca DP, seçim sürecinde önemli
9 Ahmet Yaşar Akkaya, Türkiye'de Darbeler ve Azınlıklar, Ufuk Yayınları, İstanbul, 2014, s. 235.
10 David Mcdowall, Modern Kürt Tarihi, Çev.: Neşenur Domaniç, Doruk Yayınları, Ankara, 2004, s. 292.
11 A.g.e., s. 526.
12 Bunların en önemlisi daha sonra devlet bakanı olan Yusuf Azizoğlu; Mustafa Ekinci (Lice), Edip Altunakar (Diyarbakır), Mehmet Tevfik Bucak (Siverek) ve Nejat Cemiloğlu (Diyarbakır)’dur. 1954
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 179
bir adım daha atarak, tek parti dönemin-de sürgün edilmiş bölgenin önemli ailele-rinden bazı isimlere aday listelerinde yer vermeyi13 ve başka vaatleri de gündeme getirerek; ‚(<) Seçim kampanyası dönemin-de ayrıca ‘doğudaki kültürel kısıtlamaların’ bir kısmını ortadan kaldırma ve jandarmanın kırsal kesimlerdeki baskıcı uygulamalarını azaltma sözü de vermişlerdi.‛14 DP'nin bu uygulamaları Altan Tan tarafından, geç-mişteki rejim muhalifi ailelerin çocukları-nın "cesaretle" meclise taşınması DP'nin en büyük başarısı olarak görülmüş ve DP'den sonra da hiçbir partinin bu kadar cesur bir politika sonucu çok sayıda rejim muhalifini bünyesine alıp "eritme ve ken-dine benzetme" operasyonu yap(a)madığı şeklinde değerlendirilmiştir.15 Bu durum daha sonra DP geleneğini devam ettiren Adalet Partisi (AP) tarafından da devam ettirilmiştir. DP'nin, 1947'de ve 1948'de CHP tarafından çıkarılan 2510 Sayılı İskan Ka-nunu’nu tadil eden 5098 Sayılı Kanunu değiştirmesi, 5227 Sayılı Kanun ile yasak-lığı kaldırılan ve boşaltılmış bölgelerde
seçimlerinde DP milletvekili olan Kamuran İnan, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra sürgüne gönderilen Hizan’lı Şeyh Selahaddin’in oğludur. Sürgün trenindeki yük vagonunda doğan İnan, daha sonra AP milletvekili ve Bitlis senatörü olmuş, parti liderliği için 1978’de Süleyman Demirel’e rakip, 1980’li yıllarda ANAP’da yer almış, GAP’tan sorumlu devlet bakanı olmuş ve 1993 yılında Turgut Özal’ın ölümü üzerine cumhurbaşkanlığı için yine Demirel’e rakip olmuştur. Yine sürgün yıllarında Said Nursi’nin müridi olan Kinyas Kartal da 1960’larda Van milletvekilliği ve BMM sözcüsü olan bir aşiret ağasıdır. Sürgünden geri çağrılan ağalardan Yusuf Azizoğlu (Diyarbakır), Ekrem Alican (Erzurum) ve Şeyh Kasım Kufrevi (Kars) yanlarına çok sayıda Kürt’ü de alarak DP’den ayrılarak Özgürlük Partisi’ni kurmuşlardır. Bkz. Mcdowall, a.g.e., s. 528-529, 540.
13 Graham E. Fuller - Henrı J. Barkey, Türkiye’nin Kürt Meselesi, Çev.: Hasan Kaya, Profil Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2013, s. 37.
14 Cem Eroğul, Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitabevi, Ankara, 1990,s. 49.
15 Tan, a.g.e., s. 316.
köyler teşkili ve halkının yerleştirilmesi hakkında çıkardığı 5826 Sayılı Kanun ile yasak bölge ilan edilen yerlerde yerleşimi serbest bırakarak ve tapuya bağlı olarak devlete geçmiş olan taşınmazları eski sahiplerine geri verilmesini sağlaması, Kürtlere yönelik bir adımı olarak sürgün-deki Kürt ailelerinin, yaşadıkları toprakla-ra geri döndükten sonra çoğunun iktidar partisine destek vermesine neden olmuş-tur.16 Kürt ağalarının böyle bir tercih deği-şikliğinde bulunmalarının en önemli ne-deni, 1938-1950 yılları arasında CHP’nin uyguladığı politikaların daha sonraları DP’yi Kürtler nezdinde daha avantajlı hale getirmesi ve DP'de ilk icraatlarından biri olarak CHP döneminde mağdur ol-duğunu düşünülen bu önde gelen Kürt eşrafını seçimlerde milletvekili adayı gös-termesi olmuştur.17 Bu şekilde DP'nin kendisini desteklemeleri karşılığında Kürtlere kucak açması, desteklerini elde etmek için siyasal ve ekonomik tavizler vermesiyle rejim ya da CHP muhalifi ağa ve şeyh gibi bölgenin önde gelen nüfuzlu kesimlerinin sosyal, politik ve ekonomik statüleri daha da pekiştirilmiş oldu. Aynı zamanda CHP'ye muhalif olmanın yanın-
16 Resmi Gazete, Sayı: 7880, Kabul Tarihi: 3.VIII.1951, İlan Tarihi: 9.VIII.1951, Kanun No: 5826.
17 Ağrıdan, 1930 Ağrı İsyanı'na bizzat katılan ve yıllarca dağda kalan Halis Öztürk (Sipkan aşiret reisi Abdülmecit Bey'in oğlu), Ensarilerden Celal Yardımcı ve sürgünde ölen Şeyh Abdülbaki'nin oğlu Kasım Küfrevi, Erzurum'dan Şeyh Said'in torunu A. Melik Fırat, Elazığ'dan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Dr. Nurettin Zaza'nın kardeşi Suphi Ergene, Muş'tan Oxin şeyhlerinden Gıyaseddin Emre, Bitlis'ten Kamuran İnan’ın babası Şeyh Selahaddin İnan, Bingöl'den Said Göker (Said Ağa), Mardin'den Savur'lu Hacı Bey'in torunu Hacı Burhaneddin Erdem (Zeynel Abidin Erdem'in amcası), Diyarbakır'dan Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Mustafa Ekinci, Urfa'dan Necmettin Cevheri'nin babası Ömer Cevheri ile Hakkari’de Şeyh Selim Seven’in oğlu Şeyh Ubeydullah Seven ve bütün Nakşibendi şeyhlerinin çocuklarını milletvekili olarak göstermiştir. Bkz. Tan, a.g.e., s. 317.
180
Fuat UÇAR
da Kürt Milliyetçiliği'ni de savunanlarının DP milletvekili olarak meclise girmeleri ile önceki dönemlerde siyasi olarak etkisi kırılmış Kürtçülük fikrinin savunucuları bu dönemde yeniden güçlenme eğilimine girmiş oldu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir köylü toplumu olan ve ağırlıklı olarak tarımla uğraşan bir yapı mevcutken yeni hükümet, 1950'lerden itibaren çeşitli alt-yapı yatırımlarına hız vermiştir. DP dö-neminde ülkede 1950'li yıllardan itibaren tarımsal kapitalizmin gelişmesine paralel olarak üretimin artmaya başlaması, ticari yaşamın canlanması sonucu ülke genelin-de tarım alanında yaşanan köklü değişik-liklere paralel olarak, özel sektöre büyük destek verilmiş, hızlı ekonomik büyüme-nin sonucunda meydana gelen ekonomik kutuplaşma sonucunda kırsal kesimden şehirlere doğru kitlesel göç başlamıştır.18
Bu dönemde doğu ve güneydoğu bölgelerindeki toprak ağalarına verilen makine, mazot ihtiyaçları, krediler ve traktörler sonucu toprak ağaları da tarım-da kapitalist ilişkiler içerisine girerek güç-lü bir Kürt ticaret burjuvazisi meydana gelmiştir.19 Ülke genelinde ekonomik faktörlere dayalı bu gelişmelere rağmen toplumda 1950'li yılların ortalarına kadar iç mobilizasyonun yetersizliği nedeniyle toplumu oluşturan çeşitli etnik ve bölge-sel toplulukların birbirlerini tanımasına tam olarak sağlanamamıştır. Ancak 1950'li yılların sonuna doğru, ekonomik hareket-lenme ile birlikte Türkiye toplumunun önemli bir kısmı doğu bölgesini ya da Kürtler'i 1960 yıllardan itibaren keşfetme-ye başlamasının önü de bu dönemde açılmıştır.20 Yine DP döneminde, tek parti döneminde yasak bölge olduğu için bü-
18 Martin Van Bruınessen, Kürdolojinin Bahçesinde, Çev.: Mustafa Topal, Vate Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 63.
19 Aytekin Gezici, Kürt Tarihi, Tutku Yayınevi, Ankara, 2013, s. 164.
20 Ömer Laçiner, Kürt Sorunu Henüz Vakit Varken, Birikim Yayınları, İstanbul, 1991, s. 45.
yük ölçüde ticaret yaşamından uzakta kalan doğu bölgesi bu şekilde yasaklı olmaktan çıkarılması, bölgede karayolları yapımına hız verilmesi, ülkenin batı böl-gesine göre geri durumda olan doğu böl-gesinin altyapı, yol ve hizmetler yönün-den desteklenmesi sonucu Kürt nüfusun ekonomik gelişimden de pay almaya baş-laması sonucu eski toplumsal yapı da yavaş yavaş dönüşmeye başlamış oldu. Bu süreçte muhafazakar aşiret reisleri, büyük toprak sahipleri ve şeyhler, özellik-le laik reformların etkisini azaltmak ve dine tekrar ağırlık kazandırmak isteyen DP'ye katılmaya başladılar.21 Bu şekilde Kürt ticaret burjuvazisinin oluşması so-nucunda; ‚Artık siyaset sahnesinde Osmanlı döneminin özerklik yanlısı ve çatışmacı Kürt feodalitesinin yerinde ve onun değer yargıla-rını kullanan devletle işbirliği içinde bir Kürt burjuva sınıfı vardır. Bu sınıf geniş halk yı-ğınlarının yükselen ulusal demokratik taleple-rine karşı statükoyu korumakta ve değişime dolaylı yoldan karşı çıkmaktadır.”22 Böylece DP'nin uyguladığı popülist politikaların Kürt Sorunu’nda da kendini hissettirme-siyle; ‚Demokrat Parti döneminde sadece geleneksel Kürt seçkinleri patronaj siyasetinin içine çekilmiş ve göreceli bir ekonomik gelişme olmuştur. Ama Kürt Sorunsalı’nın hali ve Kürtlerin kendi özgün kimlikleriyle barışçı siyaset yapabilmeleri için hiçbir şey yapılma-mış, gerçek anlamda özgürlükçü demokratik bir ortam sağlanamamıştır.‛23 Bu şekilde DP tarafından desteklenen serbest piyasa ekonomisi büyük toprak ağalarına, aşiret reislerine ve varlıklı köylülere yaramıştır. Köylülerin kendi topraklarını ekmeyi başaramadığı ve bundan ötürü buraları satıp, ırgat oldukları bu dönemde toprak-
21 Martın Strohmeıer - Lale Yalçın - Heckmann, Kürtler Tarih, Siyaset, Kültür, Çev.: Atilla Dirim, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014, s. 70.
22 Gezici, a.g.e., s. 165.
23 Kürt Meselesi’nde Algı ve Beklentiler (Konda Araştırma), İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s. 60.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 181
sızlık daha da artmıştır.24 Ülkede meyda-na gelen sosyo-ekonomik gelişmelerinin Kürt Kimliği'ne yönelik etkilerini değer-lendiren Mcdowall'a göre:
‚Makinelerden hiçbir yerde Kürdis-tan’da olduğu kadar yaygın biçimde yararla-nılmıyordu. (<) Bununla birlikte ağalar ta-rımsal makinelerin kullanımını maksimize etmek yerine gerekli olandan daha fazla sayıda ortakçı bulundurmayı tercih ettiler. Çoğu durumda kısa süre önce topraksız kalanlara kent yaşamının belirsiz istihdam olanaklarına doğru göçten vazgeçirmeye yetecek küçük araziler verildi. Bunun nedeni çok basitti. Ağaların hala siyasi partiler nezdindeki cazi-belerini koruyabilecekleri bir oy tabanına ihti-yaçları vardı, çünkü bu cazibe onlara kolay kredi olanakları, ucuz teknoloji, gübre, geliş-kin tohum, yol, vb. sağlıyordu. (...) Türki-ye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinin yoğun biçimde makineleşmesi nedeniyle yüzbinlerce Kürt nüfusu topraklarını terk ederek en yakın kentte iş aramış ve bunun ardından da yaşa-dığı bölge dışına göç etmiştir. Böylece yıllar geçtikçe göçmenlerin sayısı büyük ölçüde artmış ve birbirlerine yakın yerlerde yaşama eğilimleri Kürt kimliğinin cumhuriyetin her yerinde kalıcı olarak yerleşmesini sağladı.‛25
1950'li yıllardan itibaren sosyo-ekonomik gelişmelere ve toplumsal mobi-lizasyona bağlı olarak aynı zamanda ta-rım ve sanayideki gelişmelerin de etkisiy-le doğu illerinden büyük ketlere yaşanan göçler sonucu eğitimin önemini kavrayan yeni Kürt Burjuvazisi çocuklarını okut-maya da başladı. Böylece kısa zamanda siyasal bakımdan bir Kürt aydın tabakası ortaya çıkmaya başlamış oldu. Batı ille-rinde üniversite eğitimi gören bu gençler, aralarında Kürtçe konuşarak ve çeşitli kültürel etkinlikler düzenleyerek farklılık-larını bu şekilde sergileyerek Kürt kimliği
24 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev.: Sedat Cem Karadeli, 4. Baskı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 200.
25 Mcdowall, a.g.e., s. 530-531.
konusunda bilinçlenmeye başladılar. Bu şekilde Kürtler'in 1938 Dersim İsyanı'ndan 1950'ye kadar yaşanan sessizlik dönemi bitmeye başlamış ve Kürt aydınları ile öğrenci gençliğinin başını çektiği yeni bir tepki hareketi meydana gelmiştir.26 Yine çoğulcu demokrasiye geçene kadar Tür-kiye'nin doğusu adeta bir askeri kışlayı andırırken DP, bölgeye okullar, yollar ve hastaneler yaptırarak yatırımlar başlatıl-mıştır oldu27. Bu gelişmelerin de etkisiyle 1950’den itibaren ülke genelinde olduğu gibi okur-yazar oranlarının Kürtlerin ya-şadığı bölgelerde de artmaya başlaması, Kürtlerin kendi kimlikleri ile ilgili çeşitli talepler konusunda kaynaşmalarına ne-den olmuştur. Bu durum artık Kürt hare-ketinin sözcüleri olarak bilinen feodal şefler ve dinsel önderlerin yerini aydınla-rın ve öğrenci gençliğinin almasına zemin hazırlamıştır.28 Örneğin sürgündeki Şeyh Selahattin’in oğlu Kamran İnan'ın, liseyi Bursa’da okuması gibi sürgündeki çocuk-lar okuyarak avukat, doktor ve öğretmen olmuşlardı.29 Böylece göçler ve eğitim yoluyla Kürtler ile toplumun geneli ara-sındaki bütünleşme (entegrasyon) süreci de hızlanmıştır.30 Siyasi atmosferin de etkisiyle çeşitli bireysel özgürlüklerde gelişme imkanının sağlanması sonucu, Kürt burjuva kesimi, DP döneminde bazı sosyal haklardan yararlanarak eğitime ağırlık vermesi sonucu Kürtler içerisinde üniversiteli okumuş sayısı giderek artmış ve bunların çoğu metropol kentlerde Kürt
26 Tarık Ziya Ekinci, Türkiye'nin Kürt Siyasetine Eleştirel Yaklaşımlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 7.
27 Turan Yavuz, ABD'nin Kürt Kartı, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1993, s. 32.
28 Ahmet Özer, Türkler ve Kürtler, Hemen Kitap Sis Yayınları, İstanbul, 2009, s. 564. 29 Tori (M. Kemal Işık), Kürtler, Doz Yayınları, İstanbul, 2005, s. 232.
30 Mustafa Akyol, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek, Doğan Kitap, İstanbul, 2006, s. 132.
182
Fuat UÇAR
sorunu ile ilgilenmeye başlamışlardır.31
Böylesi bir durumda Kinyas Kar-tal, Bucak aşiretinin önemli isimlerinden Mustafa Remzi Bucak gibi dönemin Kürt hareketinin önde gelen isimleri DP ve daha sonra da AP'de yerlerini almışlar ve Kürtlük kimliğine ve bilincine yönelik politikalarını bu şekilde yürütmüşlerdi. Bu çerçevede Kürt aşiretleriyle ciddi bir ittifak kurma girişimleri ilk kez ve önemli boyutlarda DP iktidarı ile olmuştur. Tür-kiye’de bu dönemde yaşanan hızlı sosyo-ekonomik gelişmenin de etkisiyle Kürtler arasında zamanla ayrışma ve bölünmeler de meydana gelmiş, ağırlıklı olarak DP'de siyaseti tercih eden Kürtlerin yanında önceki dönemde olduğu gibi CHP’de siyaset yapan Kürtler de olmuştu. Böylece Kürtlerin oturduğu bölgelerde CHP ile yerel seçkinler arasındaki bu ittifak, 1950 seçimlerinde de devam etmiştir. CHP Hakkâri'de oyların 100'de 100'nü, Bitlis, Erzincan, Hakkari, Kars, Malatya, Muş, Ordu ve Sinop'ta CHP tam liste kazanarak toplam 69 olan milletvekilinin 50'sini bu illerden çıkarmış, DP ise genel olarak Kürt vilayetlerinde daha az başarılı olmuştur. Bir süre daha konjonktürel yapının etkisi altında olan Kürtlerin bu siyasal tercihle-rini ve 1950'deki bu iktidar değişikliğini Graham E. Fuller ve Henrı J. Barkey şu şekilde değerlendirmiştir:
‚Türkiye’deki iktidar değişiminin bir diğer önemli sonucu da, daha az kısıtlayıcı ve baskıcı devlet yapısından faydalanan ticari burjuva sınıfının doğuşu olmuştu. Kürtler de bu değişimden yararlanmıştı. Ancak Kürt işadamlarının büyük kısmı, tıpkı bugün yap-tıkları gibi, kendi geri kalmış şehirlerini bir kenara bırakarak ülkenin ekonomik açıdan daha gelişmiş bölgelerine yatırım yapmayı seçmişlerdi. Bu yaklaşım geri kalmış Kürt bölgeleriyle başta İstanbul olmak üzere batıda-ki şehirler arasındaki farkı ve mesafeyi daha da açmıştı. Farkın açılması, Kürtlerin sol siyasete
31 Eyüp Demir, Yasal Kürtler, Tevn Yayınları, İstanbul, 2005, s. 25.
geçmelerinin temel nedenlerinden birini oluş-turacaktı. Demokrat Parti dönemi (1950-1960) Kürtler de dahil olmak üzere ülkedeki tüm insanlara sıkıntılarını ve şikayetlerini nispeten ifade edebilme özgürlüğü sağlaması açısından da kayda değer bir dönem olmuş-tu.‛32
Ancak, DP'nin CHP karşısında giderek güçlenmesi ve toplumda artan ilginin de etkisiyle 1950 seçimleri sürecin-de kararsız konumda bulunan ve DP'nin gücü konusunda emin ol(a)mayan doğu ve güneydoğuda yaşayan Kürt seçmeni, 1954 seçimlerinde CHP'den yüz çevirme-ye başlamış ve bu kez DP'ye yönelmişti. Böylece Hakkâri ile Bitlis'te bu kez seçim-leri DP kazanmış, Diyarbakır’da da ezici bir çoğunluk elde etmiştir.33 DP'nin bu başarısında, sürgünden dönenlerin duy-gularını suiistimal ederek, onlara aşiret mensubu ya da çeşitli köylü heyetleri göndererek desteklerini kazanmaya ça-lışması34, CHP’nin 1945'te uygulamaya çalıştığı ancak başarısız olduğu toprak reformu ve DP'nin hükümetteyken asimi-lasyon politikalarını gevşetmesi35 gibi faktörler 1954 seçimlerinde Kürtlerin DP'ye yönelmesine neden olmuştur. Fakat CHP ile Kürt feodalleri arasındaki ittifak 1957’ye kadar sürmüş, 1957 seçimlerinde ülkedeki ekonomik güçlüklerin DP oyla-rında genel bir düşüşe yol açması CHP'nin de Kürtlerin çoğunlukta olduğu vilayetlerde başarılı olmasına neden ol-muştur.36 Ekinci'ye göre bu dönemde, DP'nin demokrasi karşıtı eylemlerinin artması, gemi azıya alıp baskı rejimi kur-duğu o yıllarda doğulu gençler bir ikilem içerinde olmuş ve CHP'ye girmenin Kürt-lere karşı ihanet olacağı düşünülmüştür.
32 Fuller - Barkey, a.g.e., 37.
33 Nevzat Çiçek, 27 Mayıs’ın Öteki Yüzü Sivas Kampı, Lagin Yayınları, İstanbul, 2010, s. 74.
34 Mcdowall, a.g.e., s. 528.
35 Kemal Kirişçi - Gareth M. Winrow, Kürt Sorunu Kökeni ve Gelişimi, Çev.: Ahmet Fethi, 6. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2010, s. 127.
36 A.g.e., s. 127.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 183
Bu şartlar altında 1957 yılında CHP'nin yedi yıllık muhalefet döneminde DP'ye karşı demokrasi mücadelesinin öncülü-ğünü yapan bir konuma gelmesinden dolayı Kürtlerin bir kısmı CHP'ye yönel-miştir.37
Mcdowall, 1950'lerde doğu bölge-sinde halkı kazanması zor olmayan DP'nin, şeyhlerden özel mülkiyetin kutsal olduğuna dair fetvalar almasını; ‚... Ağala-rın desteğini kazanmayı zihinlerine kazımış olan Demokratların yararlandığı bir aldatma-caydı. Bunlar birbirini tutan ve küçük bir hedef kitleydi. Örneğin Diyarbakır seçim böl-gesi yirmiden az ağanın denetimindeydi. De-mokratlar 1954 seçimlerinde Kürdistan’daki 40 koltuktan 34'ünü ele geçirdiler."38 şeklin-de değerlendirek bölgenin önde gelen ağa, şeyh ve eşrafa yönelik karşılıklı men-faat ilişkisine dayalı bir politikanın gerçe-ğine vurgu yapmıştır.
İktidara gelmesiyle birlikte Kürt-lerle barışmak için çeşitli girişimler başla-tan DP'nin meşruiyetini ve tabanını geniş-letme çabasını ve bu yönde toplumun çeşitli kesimlerine yönelik toleransını bir fırsat olarak değerlendiren Kürt aydınları DP’de Kürt kimlikleriyle siyasete katıl-maya başlamışlardır. DP'de Kürt aydınla-rın bu yaklaşımına, Van-Özalp'da 1943'te meydana gelen Mustafa Muğlalı Olayı ya da 33 Kurşun Olayı'nın sorumlusu olarak yargılanan Orgeneral Mustafa Muğlalı'yı yargılayıp cezalandırmakla karşılık ver-miştir. 1950 seçimlerinden sonra Muğlalı Olayı'nın DP ile Kürtler arasında bir işbir-liğine neden olduğunu ifade eden Şimşir, olayın 1943'te geçmesine rağmen Muğla-lı'nın zamanında mahkemeye sevk edilip yargılanmadığını, dava açılmayıp yıllarca beklenildiğini, paşanın 1947'de yaş had-dinden emekli olmasına rağmen, kritik 1950 seçimleri yaklaşırken DP'li muhalefe-tin aniden Muğlalı'yı hedef aldığını ve
37 Ekinci, a.g.e., s. 25.
38 Mcdowall, a.g.e., s. 529.
böylece Muğlalı Davası'nı şova dönüştür-düğünü iddia etmiştir39. 1950 seçimlerin-den önce 3 Aralık 1948'de DP Eskişehir Milletvekili İsmail Hakkı Çevik, mecliste “olayın nasıl olduğunu" sorunca olay yeniden alevlenmiş Nakşiler de perde arkasından bastırınca, 19 Ocak 1949'da Muğlalı'nın soruşturulmasına yeniden başlanmıştır. Bu şekilde DP, CHP'ye karşı adeta bir misilleme olarak "katil" Muğlalı ile İnönü'nün eşleşmesinden siyasi bir fayda elde etmeye yönelik bir girişim olarak CHP'yi yıpratmak için eline iyi bir fırsat geçirmiş oldu.40 Söz konusu dava hukuki bir dava olmaktan ziyade adeta siyasi bir gösteriye, meydan okumaya ve muhaliflere mesaj verme niteliği taşımaya dönüşmüştür/bürünmüştür. Daha sonra Muğlalı 25 Şubat 1950'de yeniden mah-kemeye çıkarılmış, mahkeme bu kez 2 Mart 1950'de Muğlalı'yı 20 yıl hapse mah-kum etmiş fakat bu karar Askeri Yargı-tayca bozulmuştur. 27 Eylül 1950'de sağ-lık sorunları nedeniyle tahliye edilen Muğlalı'nın durumu ile ilgili DP Diyarba-kır Milletvekili Mustafa Ekinci, "eğer de-liyse tımarhaneye, aciz ise Darülaceze'ye, sağlam ise hapishaneye" gönderilmesini isteyerek konuyu yeniden meclis günde-mine getirmiştir41 Böylece DP'nin Kürt isyanlarının bastırılmasında önemli bir rol oynadığı için Kürtçülerin hışmını çekmiş olan Muğlalı'yı yargılatması ve idama mahkûm edilmesi Kürtçü aydınları teşvik etmiş ve Kürtçülük hareketine de ivme kazandırmıştır. Kılıç'a göre, DP’nin bu konudaki gevşekliği ve müsamahasına rağmen ordu ve istihbarat Kürtçülük ha-reketlerini takip etmiş, 1950-1956 arası Kürtçülük faaliyetlerine yönelik geniş
39 Bilal Şimşir, Kürtçülük II (1924-1999), 2. Baskı, Bilgi Yayınları, İstanbul, 2009, s. 489-490.
40 Ayşe Hür, İnönü ve Bayar'lı Yıllar (1938-1960), Profil Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 74-76.
41 1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler, Serler Matbaacılık, İstanbul, 2000, s. 30.
184
Fuat UÇAR
tutuklamalar yapılmıştır.42
DP'nin yeniden iktidar olacağı 1957 yılında Menderes, Kürt aşiretlerinin gönlünü hoş tutmayı her zaman için önemsemiş ve Kürtlerin egemen ailele-rinden ve yöneticilerinden bazı isimlerin milletvekili seçilmeleri sağlanmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak, 1957 seçimleri öncesinde Fırat ailesinden bir aday iste-yen Menderes'in teklifi kabul edilmiş, Şeyh Said'in torunu A. Melik Fırat, yaşı-nın küçük olmasına rağmen mahkeme kararıyla 7 yaş birden büyütülüp 30 ya-şında gösterilerek DP saflarına katılmış ve DP listesinden milletvekili seç(tir)ilmiştir. Böylece Fırat, henüz 23 yaşındayken 1957 seçimleri öncesinde siyasete girmiş oldu. Fırat, Menderes'in kendisini DP saflarına davet etmesini daha sonra; ‚Menderes’in amacı, bizim aileden birinin Parlamentoya girmesi ve kopma aşamasına giren Kürt-Türk diyaloğunu yeniden kurmaktı.‛43 şeklinde açıklamıştır. Menderes'in bu şekilde bir taraftan Şeyh Sait'in ailesinden milletveki-li çıkarması bir taraftan da Said-i Kürdi (Nursi) ile temaslarda bulunarak ziyareti-ne gitmesi onu halk arasında popüler kılmış ve böylece Menderes'in ve DP'nin Kürtleri tanıyacağı ve haklarını vereceği umut edilmiş ve Kürtlerin umudu büyük oranda Menderes'e yönelmiştir.
Böylece DP döneminde Kürtler, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'ne seçilmeye, hatta hükümette yer almaya bile başlamış oldular. 27 Mayıs 1960 Dar-besi'nden sonra hapisteyken Menderes’in ziyaretine gelen ve kendisinden Kürt so-runu konusunda bilgi almak isteyen Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinden Yüz-başı Numan Esin ile Menderes arasında geçen konuşma, aynı zamanda DP'nin Kürt Sorunu'na yönelik politikaları hak-kında önemli bilgiler de vermektedir.
42 Altemur Kılıç, Büyük Kürdistan Küçük Türkiye, Akasya Kitap, Ankara, 2007, s. 164.
43 Okan İşbecer, "Şeyh Sait’in Torunu Öldü", http://www.turksolu.com.tr/255/isbecer255.htm Erişim: 22.11.2015.
Esin'in ifadesine göre:
"Yassıada'ya gittik. Ada Komutanı Tarık Bey’e Menderes ile konuşmak istediği-mizi söyledik. ‘Adamı rahatsız etmeseniz olmaz mı? Çok ürkek’ dedi. Ben, ‘Hayır, konu-şacğız’ dedim. Kendisine çeşitli sorular yönelt-tik. Ben şunu sordum: ‘Kürt sorunu, Türkiye’nin en önemli sorunudur. Hükümet olarak ne yapmayı düşünüyordunuz?’ Şöyle ilginç bir yanıt verdi: Bizim çözümümüz demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik."44
DP'nin Kürtlere yönelik tutumu-nu gösteren Menderes'in bu açıklamaları günümüzde; ‚İster 'Kürt sorunu' deyin, ister 'Doğu sorunu' Ne ad verirseniz verin; şurası kesin: O bölgelerin en huzurlu, en sakin dönemi ne zaman biliyor musunuz? Sı-kı durun: Celal Bayar'ın Cumhurbaşka-nı, Adnan Menderes'in ise Başbakan oldu-ğu 1950-1960 arası. (...) Bu adamlar ne yaptı-lar da, daha önce isyan üstüne isyan patlatan bu etnik grubu teskin ettiler, sırları di?‛45 şeklinde destek göstermektedir. Yine Menderes'in Kürt ileri gelenlerini milletvekili olarak meclise sokması ve Kürt Sorunu ile ilgili olarak 1937'de uygu-lanan bastırma politikasının DP döne-mindeki demokratik gelişmelerle çözül-mek istendiği de iddia edilmektedir.46 Bu çerçevede 1953 yılının Haziran ayında, 1937 olayları esnasında öldürülen 107 kişi için mecliste bir araştırma komisyonu da kurulmuştur.47
44 Abdullah Muradoğlu, "Menderesle Erdoğan'ın Kesiştiği Nokta", http://www.yenisafak.com/yazarlar/abdullahmuradoglu/menderesle-erdoganin-kesistigi-nokta-26431 Erişim: 22.11.2015.
45 Emre Aköz, "Celal Bayar’ın Kürt Sırrı", http://www.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2007/10/30/celal_bayar_in__kurt__sirri Erişim: 22.11.2015.
46 Emre Aköz, "Menderes’in Kürt Çözümü", http://arsiv.sabah.com.tr/2007/11/02/haber,E65FB693575E4798AF4A521EB381F445.html Erişim:27.11.2015.
47 1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler, s. 31.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 185
Buna karşın, günümüzde Kürt So-runu'na ilişkin demokratik açılım ya da çözüm süreci savunucularının bu yöndeki değerlendirmeleri ulusalcı kesimden bazı-ları tarafından, Atatürk'ten sonra özellikle Menderes döneminde bu politikalardan dönüldüğü, bunun da siyasi Kürtçülüğün büyüttüğü ve DP'nin de siyasi olarak bu şekilde Kürt Sorunu'nun gelişmesine ne-den olduğu iddia edilerek şu şekilde eleş-tirilmiştir:
‚1938’den 1950’ye kadar herhangi bir isyan çıkmamasının nedeni ise Atatürk’ün izlediği başarılı Türkleştirme politikasıdır. Atatürk maalesef bu politikaların meyvesinin alındığını görememiştir.(<) Bayar-Menderes dönemi ise aslında Kürt bölücülüğünün bitti-ği dönem değil tam tersine yeniden hortlatıl-dığı dönemdir. Atatürk döneminde hem geri toplumsal yapıyı yıkmak hem de Türk Milleti ile kaynaştırmak amacıyla Anadolu’nun çeşitli bölgelerine iskan ettirilen aşiretlerin yerli yerine döndürüldüğü, Meclis’e sokularak temsil ettirildiği, palazlandırıldığı dönemdir. Sonuçta iktidar olan, iktidarın nimetlerinden faydalandırılan Kürtler isyan etmemiştir."48
Yine Kürt Sorunu açısından, DP iktidarı ile önceki dönemin mukayesesi Abdülhalük Çay tarafından; ‚Düzensiz halk hareketleri yerini fikir sahasındaki şuurlu illegal faaliyetlere terk etmiştir. İdeolojik faali-yetler bu dönemde ön plana çıkmış ve teşkilat-lanma çabaları yoğunluk kazanmıştır. 1954 yılından sonra bölgesel cemiyet kuruluşları ile bir takım yayın organlarının çıkarılması faali-yetlerine yönelinmiştir. Bu faaliyetler 1960 sonrasında meyvelerini vermeye başlayacak-lardır.‛49 şeklindeki yapılmıştır. DP döne-minin Kürt Hareketi'nin gelişimi açısın-dan önemine vurgu yapan Çay, bu değer-lendirmesiyle DP döneminde siyasi ve
48 Okan İşbecer, "Bilmemek Ayıp Değil Öğrenmemek Ayıp", http://www.turksolu.org/161/isbecer161.htm Erişim: 22.11.2015
49 Abdülhaluk M. Çay, Kürt Dosyası, 8. Baskı, İlgi Kültür Sanat, İstanbul, 2010, s. 488.
ideolojik olarak Kürtçülük faaliyetlerinin artmaya başladığını ve sonraki dönemler-de bu çalışmalarının önünün açıldığını iddia etmiştir.
Buna karşın DP iktidarının ilk yıl-larında Kürtlere yönelik göstermiş olduğu olumlu yaklaşımın aksine Kürtçülük pro-pagandası gerekçesiyle yasaklanan yayın-lar da önemli bir yer tutmaktadır. DP, Kürt kökenli milletvekillerin de desteğiy-le, Bakanlar Kurulu'nun 1950'den sonra 5680 Sayılı Basın Kanunu50 ile rejime ve Türklüğe zararlı gördüğü için çeşitli ya-yınların yanında bazı Kürtçü yayınları da yasaklamıştır. Tek parti döneminde, Kürt yayınlarına getirilen kanuni yasaklar, DP döneminde alınan sıkı cezai tedbirlerle, daha da geliştirilerek, uygulanmış, 1950-1960 arasında Kürtçülük hissiyatını artırı-cı yönde Kürtçülük propagandası sebep gösterilerek, çeşitli Kürtçülük faaliyetleri-ne karşı basın ve yayın yasağı getirme siyaseti izlenmiştir. Bu çerçevede DP ikti-darı 5680 Sayılı Basın Kanunu'nu kabul etmiş ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla Kürtçülük faaliyetleri yaptığı gerekçesiyle çeşitli yayınlar yasaklamıştır.51 Mehmet Bayrak'a göre, Bayar ve Menderes Kürtler hakkında bilgilenmek için Bazil Nikitin'in Kürtler adlı eserini Matbuat Umum Mü-dürlüğü aracılığı ile sadece kendileri için çeviri yaptırmışlardır.52 Naci Kutlay da bu eserin yayınlanmak için değil, devletin zirvesi için özel bir çeviri olduğunu iddia etmiştir.53
Akşam gazetesinde yayınlanan ve
50 Resmi Gazete, Sayı: 7564, Kabul Tarihi: 15.7.1950; İlan Tarihi: 24.7.1950.
51 Yasaklama kararları için bkz. Başbakanlık Cumhuri-yet Arşivi (B.C.A), Bakanlar Kurulu Kararları Kataloğu (1950-1960). 030.18.01. Ek: 52-193; Ek: 52-233; 128.29.13; 129.44.4; 129.63.20 Ek: 52-272; 130.75.13; 139.42.2; 147.60.11. Ek: 52-63; 153.58.5. Ek: 52-90.
52 Mehmet Bayrak, Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, 2. Baskı, Özge Yayınları, Ankara, 2013, s. 26.
53 Naci Kutlay, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, 2. Baskı, Peri Yayınları, İstanbul, 2011, 542.
186
Fuat UÇAR
bundan sonra yayınlanacak olan Kürtçü-lük mevzuundaki tüm yayınların yasak-lanması hakkında İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesince, 15.04.1959 gün ve 1959/19 sayılı karar verilmiştir. Çamlıbel'e göre, DP'nin tek icraatı Kürtçülük mevzuunda-ki tüm yayınları yasaklamak olmuştur.54 DP döneminde Kürtçülük propagandası, yasaklanan yayınlardan da anlaşıldığı üzere, Kürtleri ayrı bir unsur olarak ta-nımlayan ve tarihi ve kültürü ile ayrı olan bu unsurların Kürdistan hayalini gerçek-leştirebilecek bir potansiyel olarak görül-mesi nedeniyle yasaklanmış ve uzun yıl-lar süren ve halen de devam eden bu an-layış dönemin ve kendinden sonra gelen hükümetlerin hassasiyetleri arasında yer almıştır.55 Ayrıca DP döneminde Kürtlere ve Kürt Sorunu'na yönelik sergilenen demokratik tutumun aksine, ironik bi-çimde yer adlarının değiştirilmesine yöne-lik olarak 1956'da, Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu, İçişleri Bakanlığı'nın deneti-minde kurulmuş, bu komisyon, Türk Dil Kurumu, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fa-kültesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı temsilcilerinin bir araya gelmesiyle oluş-turulmuş ve komisyon yer adlarının "Türkçeleştirilmesi" görevini üstlenmiş-tir.56
1950-1954 yılları arasında DP'den Diyarbakır milletvekilliği yapan Siverek'li Avukat Mustafa Remzi Bucak, DP'nin özellikle de Bayar'ın Kürt Sorunu'na bakı-şını; "Bayar, Demokrat Partinin kahır bir ekseriyetle iktidarı kazanabileceğini kestire-bilmiş olsa idi, bizi listesine, denemeyi (ön seçimi) kazanmış olmama rağmen almayacağı
54 Yavuz Çamlıbel, 49'lar Davası, 2. Baskı, Siyam Kitap, İstanbul, 2015, s. 18, 20.
55 Mustafa Yılmaz - Yasemin Doğaner, “Demokrat Parti Döneminde Bakanlar Kurulu Kararı ile Yasaklanan Yayınlar", http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/demokrat.pdf, s. 19, Erişim: 23.11.2015, s. 21.
56 Joost Jongerden, Türkiye’de İskân Sorunu ve Kürtler, Çev.. Mustafa Topal, Vate Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 76-77.
aşikar idi." dediğini, ayrıca Çankaya Köş-kü'ndeki bir yemekte, Bayar'ın yanına gelerek; "Remzi Bey, senin kim olduğunu, ne maksat ve gaye güttüğünü biliyoruz. Hareketlerini yakından takip ediyoruz. Unutmaki, Kürt meselesi bizim için Ermeni meselesinden çok, pek çok daha önemlidir. Aynı akıbetin başınıza gelmesini istemiyorsan, bu kadar muamele ve müsamaha size çoktur bile..." dediğini akta-ran Tan'a göre, Bayar, bu tutumu ile CHP'nin laikçi ve ulusalcılıkla aynı para-digmayı savunmaya başladığı, Kürt Soru-nu'nda gerekli çözümü sağlayamadığı, CHP gibi İslam ve Kürt Sorunu'na bakışta benzerlik gösteren bu tür politikalar ile DP'li Kürt milletvekillerini yalnızlığa itip güçsüzleştirmiş ve tasfiye edilmelerine neden olmuştur.57 Önde gelen Kürt aydını Musa Anter de DP'nin Kürtlere yönelik bu politikalarını; "Sonradan anlaşıldıki geçi-ci ve sahte bir demokrasi havası esiyordu. Genellikle halk, soğuyan bir yaranın ağrısı gibi, çektiği eziyet ve zulümün acısını duyma-ya başlamıştı. Sonra gittikçe, DP, CHP'ye dönüştü"58 diyerek, DP'deki Kürtlere yöne-lik politika değişikliğinin hayal kırıklığı yarattığını ifade etmiştir.
DP'nin son döneminde, 1959 yı-lında, Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel tarafından Menderes'e, Doğu Silah-lanıyor diye ülkenin doğu bölgesini ya-kından ilgilendiren ilginç bir rapor sunul-duğu iddiası, 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni yapan cunta tarafından DP'nin insanları silahlandırmak ve gizli örgüt kurmakla itham edilmesine neden olmuştur. Bu durumun 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra Yassıada duruşmalarında DP'nin aleyhinde çok iyi bir şekilde kullanıldığını belirten Abdülmelik Fırat, özellikle CHP'nin bunu çok iyi kullanarak "Doğu-da eski devir horluyor" diye propaganda yaptığını ifade etmiştir.59 Yine DP yöne-timi ve Menderes'in, darbeyi yapanlar
57 Tan, a.g.e., s. 317-318.
58 Musa Anter, Hatıralarım, Avesta Yayınları, İstanbul, 1999, s. 137.
59 Akkaya, a.g.e., s. 236
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 187
tarafından, 31 Mayıs 1960'ta Cumhuriyet Gazetesi'nde MBK kaynak gösterilerek yayınlanan yazıda, "Milli Birlik Komite-si'nin neşredeceği vesikalar, bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışan-lar varmış. Sabık iktidar bunlara Şeyh Said'in oğluna Rus yapısı ciple Doğu'da propaganda yapmasına göz yummuştur."60 şeklinde Kürtlerin kontrolden çıkmasına neden olduğu iddia edilmiştir.
2. ABD, FRANSA VE İNGİLTE-RE’YE GÖRE DP DÖNEMİNDE KÜRT-LER
DP döneminde Türkiye'deki Kürt-lerin durumu ABD, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler tarafından yakın takibe alın-mıştır. DP iktidarının ilk yıllarında, Tür-kiye'nin İngiltere Büyükelçiliği'nden gön-derilen raporda büyükelçinin Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Akdur ile yaptığı görüşmede Akdur'un; "Kürt reisle-rinin, şu anda özgürlükleri genel bir Kürt hareketine adamaktan daha fazla, kendi kişisel bağımsızlıklarını ettirmekle alakadar oldukla-rını düşündüğünü söyledi" ifadeleri ile Türklerin Kürt Sorunu hakkındaki dü-şüncelerinin fazla iyimser olduğunu belir-ten bir rapor hazırlamıştır.61 ABD'nin Ankara Büyükelçiliği de soğuk savaş ve komünizm düşmanlığı konsepti çerçeve-sinde 1952 yılının Aralık ayında Türki-ye'deki Kürtler ile ilgili Washington'a geniş bir rapor göndermiştir. 822.41/12-852 sayılı gizli raporda, Kürt Sorunu, so-ğuk savaş konseptinin komünizm düş-manlığı çerçevesinde, güvenlik ve siyasi bir problem teşkil etmeyen ülkenin genel ekonomik sorunları dahilinde mütalaa edilmiş ve "Türk Hükümeti'nin Kürtlere ve Kürt Sorununa Yaklaşımı" bölümünde şu görüşlere yer verilmiştir:
60 Çiçek, a.g.e., s. 23.
61 FO 371/82000, Belge No: E1822, 8 Kasım 1950, İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Der.: Mesut Yeğen, Dipnot Yayınları, Ankara, 2012, s. 302-303.
‚(<) birçok Türk yetkilisi, Kürtlerin hükümet için bir problem teşkil etmediğini kuvvetle belirttiler. Resmi tutum, Türkçe konuşan komşularından hiçbir farkları olma-dığı ve Türk köylüsü ile Kürtçe konuşan köy-lünün problemlerinin aynı olduğu şeklinde. Ayrıca Kürtçe konuşan halk arasında eskiden olduğu gibi ayrılmaya yönelik bir amaç bu-lunmadığı, onlarında her Türk gibi komünizm aleyhtarı oldukları ve her Türk gibi hükümet-lerine son derece bağlı ve sadık (...) Özetlemek gerekirse, Türk hükümetine göre, Kürtler Türkiye için askeri, güvenlik veya siyasi bir problem teşkil etmiyor ve ekonomik sorunları Türk vatandaşların aynısı (<)‛62
Ayrıca Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girişiyle ilgili gizli bir anlaşma metnini ve Menderes dönemine ait "Kürtlerin Silahlanması ve Anarşi" ile ilgili Fransız gizli arşiv belgelerini yayın-layan Menter Şahinler'in, Fransa'nın An-kara Büyükelçiliği tarafından hazırlanan ayrıntılı raporlarına göre DP döneminde Kürtlerin içinde bulunduğu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
"Demokrasiye geçiş dönemini oluştu-ran, DP iktidarının ilk yıllarında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürtlerin silahlanmaya başladıklarını vurgulamalıyız. Nitekim 26 Mart 1953 tarihli Dünya Gazete-si, şeyh ve ağaların feodal egemenliğini içeren bir düzeni yeniden kurmak istediklerini ve köylülerin yoğun bir şekilde silahlandıklarını yazarken, ileriye yönelik çarpıcı bir varsayımı da ortaya koyuyordu. (...) Bugün sadece yerel acılara yol açan bu olaylar, kışkırtıcı merkezle-rin yıllardır bu duyarlı bölgelerde ekmeye çalıştıkları anarşi tohumları ile yarın ulusal savunmamız açısından çok büyük güçlükler doğurabilir. Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus gaze-tesindeki makalesinde, İran’dan kaynaklanan silah kaçakçılığı ile herkesin silah satın aldığı bir bölgede baş gösteren güvensizlik karşısın-da, Demokratların hiçbir kaygı duymaksızın,
62 Yavuz, a.g.e., s. 31.
188
Fuat UÇAR
sert bir şekilde, bu haberleri yalanladıkları ve rakiplerini, birtakım kişilerin kafalarını karış-tırmak amacıyla yalan dolu propaganda yap-makla suçladıklarını vurgulamaktaydı."63 "Demokrat Parti içinde Başbakan Mende-res’in görkemli biçimde başlattığı, tehlikeli bir demagoji alışkanlığı yerleşmişti. Bu aşırı hoşgörü ve aldırmazlığın günümüze kadar süren bir anarşiyi ve terörü yarattığını be-lirtmeliyiz. Bu anarşi eğilimine karşı hü-kümetin herhangi bir baskı uyguladığı söyle-nemez."64
Yine Fransa'nın Ankara Büyükel-çisi, 13 Mart 1952 tarihli telgrafında, hal-kın sömürge veya yarı sömürge gibi bir rejim baskısı altında olmadığını, Kürtlere karşı hiçbir ayırımcı rejimin uygulanma-dığını bildirmiş ve 9 Haziran 1952 tarihli gizli rapora şunları da eklemiştir:
‚Doğu’daki bölgeler Kürtlerle doldu. Bu halk Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hak-kari, Muş, Siirt, Tunceli, Van olmak üzere dokuz kentte yeniden çoğunluğu sağladı. Atatürkçüler tarafından 25 yıldır bu bölgeler-de Türk dilini yaymak için gösterilen tüm çabalar boşa çıktı. (<) Demokrat hükümet Kürtlerden sağladığı önemli sayıda oy nede-niyle, bu bölgelerde çok tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldı. Bundan iki yıl önce, silah kaçakçılığı ile uğraşan milletvekili Hasan Oral, kaçakçı olduğu ortaya çıkınca Demok-ratların safına geçti. Böylelikle Kürtler, kendi çıkarları doğrultusunda Demokrat Parti’de birleştiler. Kürtler, olabildiğince ödün kopar-mak amacıyla, Demokratları desteklemeye başlamışlardı. Sonuç olarak hükümet, işin içinden çıkılmayan çok önemli bir sorun ya-ratmıştı. Bu duruma koşut olarak Doğu’da yaşayan Türkler, iktidarın zayıflaması halinde güvenliklerini kendileri sağlamak amacıyla silahlanmışlardı."65
63 Büyükelçi J.Tarbe de Saınt - Hardouın'den Bakan R. Schuman'a gönderilen 26 Mayıs 1952 tarihli rapordan aktaran Menter Şahinler, Atatürkçülüğün Kökeni, Etkisi ve Güncelliği, 3. Baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1988, s. 264.
64 A.g.e., s. 265.
65 A.g.e., s. 265.
DP iktidarının son yıllarına doğru 1958 tarihinde, İngiltere Büyükelçisi tara-fından hazırlanan Sovyetler Birliği, Birle-şik Arap Cumhuriyeti, Irak, İran ve Tür-kiye'deki Kürtlerin durumuna ilişkin ha-zırlanan raporda; "İster propaganda veya yıkıcı faaliyetler veya başka bir biçimde olsun, Kürtlerin bağlılığı için yapılacak her mücade-lede Türkiye ve İran, Irak'a kıyasla daha deza-vantajlı olacaklardır; çünkü Irak'taki Kürtler İran ve Türkiye'deki Kürtlerden daha iyi mu-amele görmektedirler."66 şeklinde Kürt So-runu'na yönelik bölgesel bir değerlendir-mede bulunulmuştur. Bu şekilde ABD, Fransa ve İngiltere gibi Türkiye’nin yoğun diplomatik ilişkide bulunduğu ülkelerin Türkiye'deki elçilik raporlarına yansıyan gelişmeler, iktidar tarafından zaman za-man Kürtçülük faaliyetleri şeklinde gö-rülmüş ve çeşitli tedbirlere başvurulmuş-tur.
3. DP DÖNEMİNDE KÜRT SO-RUNU İLE İLGİLİ DİĞER GELİŞME-LER
a. Umumi Müfettişliklerin Kal-dırılması
Umum Müfettişlik kurumunun önemi Cumhuriyet idaresinin Kürt Soru-nu'na yaklaşımını bizzat yürüten kurum olmasındandır. 1925 yılında Şeyh Said Ayaklanması'ndan sonrasında kurulan Umumi Müfettişlik Yasası'na göre Kürt isyanlarının merkezi olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi esas alınarak ülke beş ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu şekilde Umumi Müfettişlikler, İstiklal Mahkeme-lerinin çalışma sürelerinin dolması, 1927 yılında doğu illerinde süresi dolan sıkı-yönetim idaresinin yerini doldurmak amacıyla yeni bir çözüm ve idareye ihti-yaç duyulduğu için kurulmuştur.67 Bu kurum çalışmalarıyla memleketin "geri kalmış" bölgelerindeki "ıslah" çalışmaları-
66 FO 371/132747, Belge No: E1821, 13 Ekim 1958. Bkz. Yeğen, a.g.e., s. 311.
67 Yeşiltuna, a.g.e., s. 32-33.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 189
nı denetleyen, Kürt Sorunu ile yakından ilgilenen, memleket sathında örgütlü bir bürokratik ağın gözden ırak bırakılmış varlığına dikkat çekmiştir.68 Fakat Ekinci, Umum Müfettişlik kurumunun; "Kürt medreselerinin kapatılarak Kürtçe okuyup yazmanın önlenmesi ve Kürtçe konuşmanın yasaklanması ile başlatılan zorlayıcı asimilas-yon politikası, sıkıyönetim komutanları ve olağanüstü yetkilere sahip Umumi Müfettişlik idaresi tarafından uygulanıyordu."69 şeklinde Kürtlerin asimilasyonunun sağlanmasına yönelik olarak kurulduğunu iddia etmiş-tir. Kılıç ise, Kürt aydınlarının Kürtçülük hareketlerinin, paradoksal olarak Türklü-ğe entegre edilmek üzere devlet parasız yatılı okullarına yetiştirilen doğulu genç-ler tarafından başlatıldığını, bu doğrultu-da sonradan Kürtçülüğün ileri gelen ideo-loglarından biri olan Musa Anter’in Birin-ci Umum Müfettişlik tarafından özellikle yetiştirilmek üzere seçildiğini belirtmek-tedir. Bu şekilde seçilen birçok Kürt genci sonradan iyi bir Türk vatandaşı, hatta Türk milliyetçisi olmuşlardır. Yine Kılıç'a göre, parasız yatılı okullardan çıkıp son-radan bölücülük yolunu seçenler arasında Faik Bucak, Tarık Ziya Ekinci ve Yusuf Azizoğlu gibi isimler yer almıştır.70 1934'te Trakya’da İkinci Umumi Müfettişlik, 1935'te, Erzurum, Kars, Gümüşhane, Ço-ruh, Trabzon, Erzurum ve Ağrı'yı kapsa-yan Üçüncü Umum Müfettişlik, 1936'da esas olarak Tunceli (Dersim) ve çevresini kapsayan ve başına bu kez bir generalin, Korgeneral Abdullah Alpdoğan’ın, geçtiği Dördüncü Umum Müfettişlik kurulmuştur.
1945'te kurulan Adana, İçel, Ha-tay, Gaziantep ve Maraş'ı kapsayan Be-şinci Müfettişliği'nin ömrü kısa olmuştur. 1947'de fiilen kaldırılan Umumi Müfettişlik kurumu 1952'de DP iktidarında "Hindis-
68 Cemil Koçak, Umumi Müfettişlikler (1927-1952), 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s. 45.
69 Ekinci, a.g.e., s. 11.
70 Kılıç, a.g.e., s.166.
tan Eyalet Valisi"ni andırdığı iddia edile-rek, kuruluş kanunları lağvedilmiştir. CHP saflarından da bu kurumu savunan bir ses çıkmamıştır. Bölgenin önde gelen aşiret ve şeyhlerine seçimlerde kucak açan DP, 21 Kasım 1952'de Umumi Müfettişlikle-ri kaldıran yasayı kabul etmiştir.71 Kürt-çülüğün önde gelen isimlerinden DP Di-yarbakır milletvekili Mustafa Remzi Bu-cak, Umum Müfettişlikler ile ilgili görüş-mede; ‚Bu memleketin siyasi idare tarihinde kapkara bir leke olarak yer almış olan Umum Müfettişlikler (<) idare ve siyasi tarihimizde iğrenç ve korkunç kanlı sahifeler ilave etmek-ten başka bir vazife görememişlerdir...‛72 söz-leriyle, Umum Müfettişliklerin kaldırılma-sından duyduğu memnuniyeti dile getir-miştir. Böylece 1927 tarihinde Cumhur-başkanı Mustafa Kemal'in imzası ile kuru-lan Umumi Müfettişlikler 1952 yılında DP tarafından aynen Köy Enstitüleri ve Halkev-leri gibi kaldırılmıştır. Bu şekilde, Umum Müfettişliklerin DP tarafından kaldırılması Kürtlere ve Kürtçülük faaliyetlerine veri-len bir ödün olarak değerlendirilmiştir.73 Ekinci ise, 1952'de Umum Müfettişliklerin kaldırılmasına karşın, Kürt varlığının inkarının ve zorlayıcı asimilasyonun de-vam ettiğini iddia etmiştir.74 Böylece Cumhuriyet Döneminde Kürtçülük faali-yetlerine ve isyanlara karşı kurulan Umum Müfettişliklerin DP döneminde kaldırılması Kürtçülük çalışmalarının önünü açmıştır.
71 "Umumî Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun", Resmi Gazete, Sayı: 634, Yayın ve İlan Tarihi: 16.7.1927. Ayrıca bkz. "Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun ile Ek ve Tadillerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun", Resmi Gazete, Sayı: 8270, Kabul Tarihi: 21.XI.1952, İlan Tarihi: 29.XI.1952.
72 Mustafa Remzi Buçak'ın gerekçesi hakkında geniş bilgi için bkz: Şimşir, a.g.e., s. 505-506.
73 Şimşir, a.g.e., s. 510.
74 Ekinci, a.g.e., s. 11.
190
Fuat UÇAR
b. Dicle Talebe Yurdu'nun Faali-yetleri
DP döneminin Kürt Sorunu ile il-gili diğer önemli gelişmesi de Kürt köken-li üniversite gençliğinin öncülük ettiği, çeşitli kültürel hareketlerin yapıldığı ade-ta o dönemde bunun ilk sembolü olan Dicle Talebe Yurdu'nun faaliyetleri olmuş-tur. 1940’lı yıllarda Türkiye’de yükseköğ-renim olanağı çok sınırlı olduğu için tek kurum İstanbul Üniversitesi bulunuyor-du. Bu üniversitede öğrenim gören Kürt öğrenciler Birinci Umum Müfettişliği'nin koruması altında Dicle Talebe Yurdu'nda kalmışlardır. Türkiye’nin modernleşme-siyle uyumlu olarak Kürt eşrafının da giderek burjuvalaşması sürecinde, bu ailelerin çocukları eğitim için İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere gelmeye başlamışlardı.
Bu şekilde, Kürt entelektüel hare-ketin yavaş yavaş oluşmaya başladığı bu dönemden itibaren Kürt Milliyetçiliği'nin önde gelen isimleri II. Dünya Savaşı son-rası kurulacak yeni düzende yer edine-bilmek maksadıyla, uluslararası örgüt ve konferanslara çok sayıda mektup gönde-rerek Kürtlere bağımsızlık verilmesini talep etmişler veya en azından ulusal haklarının korunması için çaba gösterdik-lerini belirterek bu kapsamda 1943-1958 tarihleri arasında toplam 24 mektup gön-dermişlerdir.75 Örneğin, Le Monde Diplo-matique'e göre; Emir Kamuran Ali Bedir-han, batıda Kürt ulusal direniş hareketi-nin bir lideri olarak halkının problemleri-ne politik bir çözüm bulmak amacıyla 1958 yılının Aralık ayında Paris'te ABD'nin Dışişleri Bakanı M. Foster Dul-les'a iyi niyetini içeren bir mektup sun-muştur. Emir Han'ın, Amerikan Sekreter-liği'ne gönderdiği bu mektubunda dile getirdiği ifadeler şu şekildedir:
‚Tarihin bu döneminde onların ba-
75 Erol Kurubaş, 1960’lardan 2000’lere Kürt Sorunun Uluslararası Boyutu, Cilt: 2, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s. 195.
ğımsızlığa ulaşması ya da özerkliği hala red-dedilen halklar olduğu söyleniyor. Onların kültürel, ekonomik, sosyal ve politik alanlar-daki bütün ilerleme olanakları reddediliyor. Böyle bir durum bütün maceralara açık bir kapı bırakmayabilir. O halde ben size yalvarı-yorum, Ekselansları, en azından Kürt halkının birliği olan kültürel özgürlüğün Kürt halkına verilmesini ve hükümetinizin bu adaletsizlik-leri durdurmak için lütfen gücünüzü kullanı-nız.‛76
1950'den sonra İstanbul Üniversi-tesi'nin yanında, Ankara, İzmir ve Anado-lu'nun çeşitli illerinde açılan üniversitele-rin yanında doğu ve güneydoğu bölgele-rinde de üniversiteler açılınca yükseköğ-renime devam eden Kürt öğrenci sayısın-da da artış oldu. Her üniversitede Dicle Talebe Yurdu'na benzer çeşitli yurtlar açılmıştı. Bu şekilde yurtlarda kalan ve çeşitli fakültelerde bir arada bulunan öğ-renciler, yetiştikleri toplumun içinde bu-lunduğu durumu en iyi bilen kişiler ko-numunda olmuşlardı. Aralarında henüz ideolojik olarak ortak bir yönleri olmayan bu öğrencilerin bir araya getiren tek unsur Kürt olmaları ve doğudan gelmeleri etkili olmuştu. Böylece ne yapacaklarını ve nasıl bir siyasal davranış sergileyecekleri-ni hatta ne istediklerini bil(e)meyen bu gençlerin tek ortak eylemleri, farklılıkları-nı sergilemek ve kimi haksızlıklara karşı ortak tepki göstermek şeklinde sınırlı olmuştu.77
Dicle Talebe Yurdu, İstanbul'da Kürt yükseköğrenim öğrencileri tarafın-dan sürekli ziyaret edilen Avukat Ziya Şerefhanoğlu'nun bürosunda yapılan çalışmalar sonucunda Musa Anter tara-fından kurulmuş ve burada Kürt Sorunu ile ilgili çeşitli çalışmalar da başlamıştır.78 Bu nedenle Dicle Talebe Yurdu, "Kürtlük Bilinci"nin yeniden tanımlanmasında
76 Eric Rouleau, "Le Probleme Kurde Source de Conflit", Le Monde Diplomatique, Février 1959, page, 3.
77 Gezici, a.g.e., s. 167.
78 Özer, a.g.e., s. 565.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 191
önemli rol oynamıştır. On beş günde bir çıkan ve uzun süre yayın hayatını devam ettiremeyen Dicle Kaynağı isimli dergide 1955 yılından itibaren bir Kürt ulusal kim-liği etrafında Kürtçü bir kadro oluşmuş ve gizli Kürt cemiyetleri kurma yoluna da gidilmiştir. Dicle Kaynağı'nda, Doğu Soru-nu terimi kullanılmış, jandarma ve vergi toplayan tahsildarlardan şikayet edilmiş, baskılar ve yasa dışı uygulamalara karşı çıkılmasına rağmen eski dönemleri hatır-latan isyankar bir tavır göste-ril(e)memiştir. Buna karşılık Suriye, Lüb-nan ve Irak Kürtleri arasında solcu ve Kürt milliyetçisi şairlerin şiirleri Türkiye Kürtleri'nden aydın ve din hocaları ara-sında ciddi bir ilgi görmüş ve bu şekilde Kürt tarihi, uygarlığı ve edebiyatı dünya-ya, komşu halklara ve Kürtlerin daha çok kentli kitlelerine ulaştırılmıştır. Böylece "etnik kimlik bilinci" artık bir avuç Kürt Milliyetçisi'nin özel alanı olmaktan çık-mıştır.79 DP'de bu tür etkiler sonucu, çevi-riler yoluyla artmaya başlayan Kürtlere yönelik siyasi ve kültürel nitelikteki bu yayınların bir kısmını "Kürtçülük" faali-yetleri olarak yasaklamıştır.
Bunun sonucunda 1955 yılında, Levazım Yüzbaşı Şevket Turan ve Ali Karahan'ın böyle bir cemiyetin programı-nı hazırlayıp Kürtçülük ile ilgili kitapların tercümesi ve gizlice dağıtılması işine giri-şecekleri sırada liderlik konusunda anla-şamamaları üzerine kurulması düşünülen cemiyet dağılmıştır.80 Dicle Talebe Yurdu, çalışmaları ile Kürt toplumunun genelin-den ziyade bazı Kürt aydınların, çoğu bireysel nitelikli çalışmaları ile dönemin Kürt hareketi içerisindeki yerini bu şekil-de almış oldu. Dicle Talebe Yurdu'nun faa-liyetlerini ve Kürt aydınlarının rejime yönelik tepkilerinin bireyci ve duygusal olarak sınırlı planda olduğunu belirten
79 Hür, a.g.e., s. 181.
80 İlhan Akbulut, Devlet Terörizm ve Ülke Bölücülüğü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990, s.100
Ekinci, Dicle Talebe Yurdu'nun ve az sayı-daki Kürt aydının çabalarının güçsüzlü-ğün nedenini hareketin toplumdaki yan-sımasının istenilen ölçüde ol(a)mamasına bağlamıştır.81
c. Kımıl Olayı
DP iktidarının son yıllarında Kürt Sorunu ile ilgili diğer önemli bir gelişme-de Kımıl Olayı'nın yaşanması olmuştur. 1959'da Diyarbakır'da Abdurrahman Etem Dolak, Musa Anter ve arkadaşları tarafından görünüşe göre doğu bölgesinin sorunlarını ele alan İleri Yurt adlı bir gaze-te çıkarmaları ile gündeme gelmiştir. Bu-nu Türkçe ve Kürtçe dergiler izlemiş, bunların başlangıçtaki söylemleri, ihmal edilen reformları yapmak şeklinde Kürt ve Kürtçülük tabirlerini kullanmaktan özenle kaçınmışlar ve bunun yerine doğu-culuk tabirini kullanmışlardır.82 Bu dergi yaklaşık on yıl sürecek olan Kürtçe yayın-ların başlangıcını oluşturmuş ve Dersim İsyanı'ndan itibaren Türkiye’de Kürtlerin kendilerini ifade ettiği ilk yayın olmuştur. Bu gelişme aynı zamanda daha sonraki yıllarda etkili olmaya başlayan doğuculuk akımının da başlangıcı olmuştur.
Bu gelişmeler sonucunda küçük fakat etkin bir grup olan Kürt entellektü-ellerin meydana getirdiği doğuculuk akı-mının ortaya çıkmasında Musa Anter ve arkadaşlarının çıkardığı, doğunun geri kalmışlığını anlatan İleri Yurt gazetesi bu açıdan önemli bir gelişme olmuştur.83 Daha önceki yıllarda, 1954'te Şark Postası Diyarbakır'da, 1955'te Henek dergisi An-kara'da, Miya Farkin gazetesi Silvan'da, 1957'de Dersim dergisi Ankara'da ve Ceri-de-i Dersim gazetesi de İstanbul'da yayın
81 Tarık Ziya Ekinci, Türkiye İşçi Partisi ve Kürtler, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2010, s. 7.
82 Kılıç, a.g.e., s.166.
83 İleri Yurt gazetesi Kırk Dokuzlar'ın tutuklanması sonucu kapatılmıştır. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt: 7, İletişim Yayınları, İstanbul, 1988, s. 2111.
192
Fuat UÇAR
hayatına başlamıştır. 84 Bu yayınların dı-şında 1958'de Diyarbakır'da kurulan İleri Yurt gazetesinde Anter'in Kürtçe Kımıl şiirinin yayımlamasının ardından Kürtler gündemin önemli bir konusu haline gel-miştir. Daha sonraki yıllarda Kürtlerin özellikle basın-yayın alanında çalışmaları yoğunlaşmış ve bu süreçte birçok dergi çıkarılmıştır. 85 Böylece bir zamanlar yok denecek kadar az olan Kürt milliyetçileri-nin sayısı bu şekilde artmaya başlamış ve Kürt hareketinde de niteliksel ve nicelik-sel yönden bir artış meydana gelmiştir. 1958'de İleri Yurt gazetesinde Anter'in Amma Ne İleri Yurt adlı hiciv sütununda Kımıl adlı Kürtçe şiire en büyük itiraz şiirin Kürtçe yazılmış olmasından kaynak-lanmıştır.86
Anter, "Yarasalar" başlıklı yazı-sında Kımıl adlı şiiri yayımladıktan sonra 1959'un Temmuz ayında "Devletin hukuki ve siyasi nizamlarını yok edici mahiyette neşriyatta bulunduğu iddiasıyla savcılığa celbedilir."87 Kımıl şiirinin yayımlanma-sından sonra ulusal basında ortaya çıkan, "Kürtlerin yeniden kımıldanmaya başla-dıkları", "Doğu illerimizden birinin mer-kezinde çıkan bir gazetede anlaşılmaz
84 1900’den 2000'e Kronolojik Kürtler, s. 33-34.
85 Kurubaş, a.g.e., s. 11.
86 Kımıl, can yoldaşı "süne" ile birlikte, tüm Cumhu-riyet tarihi boyunca bir türlü baş edilemeyen bir hububat zararlısıydı. Kürtçe şiirin teması da şuydu: Siverek'li bir kız, kımıl zararlısı tarafından samana döndürülmüş bir torba buğdayı çerçiye götürüyor, çerçi buğdayın işe yaramadığını görünce, buğdaya karşılık mal veremeyeceğini söylüyordu. Kızcağız da yüzyıllardır gelenek olduğu üzere, üzüntüsünü bir türküyle dile getiriyordu: ‚Dağa tırmandım amca, zavallı dağ mahzunlaştı/Arpa olgunlaştı amca, buğday un ufak oldu biçare/Kımıl geldi amca, kafile halen de zaval-lı/Buğdayı yedi,geride samanı bıraktı zavallı<.‛ Yazar (Musa Anter) yazının sonunda şiirin kahramanı kıza şöyle diyordu: ‚Üzülme bacım, seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık‛ diyerek Kürtler ile devletin uygulamaları hakkında benzeşim yolu ile bir bağlantı kurmuş oluyordu. Bkz. Çamlıbel, a.g.e., s. 37-38.
87 Milliyet, 2.7.1959; 1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler, s. 33.
sebeplerle Kürtçe bir şiir neşrediliyor"88 ve "<Bir soru da benden: Bu gazeteye kim kağıt veriyor"89 şeklindeki tepkiler üzerine olay yerelden ulusal düzeye taşınmıştır. Fakat Ödemiş'te yayınlanan Cephe isimli gazete Diyarbakır'a ve Anter'e; ‚İstanbul gazeteleri kıyamet koparıyor. Diyarbakır’da çıkan İleri Yurt gazetesi Kürtçe bir şiir neş-retmiş. Bakın Küstaha. Genelevlere kadar ‘Welcome’ diye Amerikanca yazılan memleke-timizde, Kürtçe şiir Garbilik şerefimize doku-nuyor<‛90 ifadeleriyle destek vermiştir. Bu olay 1938’de meydana gelen Dersim Olayları’ndan 'eri sesi çıkmayan Kürt mil-liyetçilerinin, üzerlerindeki ölü toprağını atmaya karar verdiklerinin işareti olarak kabul edilmiştir. İlk tedbir olarak Kürtçü-lük ile ilgili tüm yayınların yasaklanması yönünde bir mahkeme kararı çıkartılmış-tır.
d. Kırk Dokuzlar Olayı
DP iktidarının son yıllarında or-taya çıkan çeşitli antidemokratik uygula-malar muhalefet cephesini iyice büyüt-müştür. Böylesi bir ortamda Kürt Hareke-ti'nde de ülkenin içinde bulunduğu iç dinamiklerinin yanında dış konjontürün de etkisiyle bir kıpırdanma başlamıştır. Önceden Kımıl Olayı gibi gelişmeleri ya-kından izleyerek, sol aydınların yanında çeşitli Kürt aydınlarını da izlemeye alan DP'nin bu olaylar karşısındaki tutumu; ‚Ekonomik ve siyasal çözümsüzlüğü perdele-mek ve toplumun dikkatini başka yere çekmek için bu elle tutulur bir neden‛ olarak değer-lendirilmiştir.91 Bu süreçte Kürt Sorunu ile ilgili en önemli gelişme Kırk Dokuzlar Ola-yı olarak bilinen olay olmuştur. Bu olay, DP döneminin son yıllarında meydana gelen aynı zamanda ülkenin içinde bu-
88 Cumhuriyet, 6.9.1959.
89 Ulus, 19.9.1959.
90 Cephe, 22.9.1959. Ödemiş Belediyesi Meclisi, Kırk Dokuzlar'dan biri olan Eski bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi'ye hizmetlerinden dolayı "Fahri Hemşerilik Beraatı" ve Ödemiş şehrinin altın anahtarını vermiştir. Bkz. Çamlıbel, a.g.e., s. 20.
91 Özer, a.g.e., s. 564.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 193
lunduğu ekonomik temelli iç sorunlar ile 1958'de Irak'ta yaşanan darbe gibi dış dinamiklerden önemli ölçüde etkilenmiş-tir.
Dış konjonktür bakımından 1958'den sonra Irak'taki Kürt hareketinin yeniden canlanmaya başlaması, Türki-ye’deki Kürt Hareketi'nin gelişmesinde ve örgütlü eylemlere başlamasında önemli rol oynamıştır.92 14 Temmuz 1958'de Irak Kralı Faysal'ın, General Abdülkerim Ka-sım tarafından kanlı bir darbeyle tahttan indirilmesinden sonra İran’da kurulan Mahabad Cumhuriyeti'nin önderlerinden olup, 1947’de Cumhuriyet yıkıldıktan sonra önce Irak'ta sonra Sovyetler Birli-ği'nde gözetim altında tutulan Molla Mus-tafa Barzani'nin Irak’a dönüşü, Irak'lı Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirmiştir. 8 Mart 1959'da General Şevvaf adlı bir Arap generalin Abdülkerim Kasım'a karşı Musul'da başlattığı ayaklanma Barzani tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Barzani, ayaklanmacıları kurşuna dizdir-dikten sonra kendisine yardım eden Arap aşiretlerini de dağıtmıştır. Olaylar sıra-sında Türkmenlerin ölmesi ve Barzani'nin de giderek güçlenmeye başlaması Türki-ye’de etkisini hissettirdi. Böylece Türki-ye'nin esas endişesi, Irak'a dönen ve Kürt Hareketi'ni yeniden başlatan Molla Mus-tafa Barzani'nin eylemlerinin Türkiye'yi de etkilemesi ve Türkiye'deki Kürtlerin de benzer bir şekilde harekete geçebileceği şeklinde olmuştur.
Barzani'nin Kuzey Irak’a dönmesi ve büyük gösterilerle karşılanması, örgüt-sel çalışmaları daha çok Barzani parale-linde ve sınırlı düzeyde olan Türkiye Kürtleri arasında özellikle Kürt aydınları arasında etkili oldu ve küçük boyutlu da olsa çeşitli Kürt hareketlerini başlattı.93
92 Erol Kurubaş, Sevr ve Lozan Sürecinden 1950’lere Kürt Sorunun Uluslararası Boyutu, Cilt: 1, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s. 202.
93 Özer, a.g.e., s. 565; Akyol, a.g.e., s. 132.
Ayrıca, Irak'ta Barzani’nin ayaklanmasını izlemek amacıyla Menderes'in izni ile Kazım Öztürk adlı vatandaşın Irak'a gön-derildiğinin devletin istihbarat raporla-rında yer aldığı da iddia edilmiştir.94 Irak Devrimi'nin beklenmedik açılardan Kürt milliyetçiliğini geliştirdiğini söylemek gerekir. Irak'ta 1958'de değiştirilen rejim sonucunda oluşturulan yeni Irak Anaya-sası’na "Irak'ın Arap ve Kürt halkından ibaret olduğuna" dair bir hükmün konul-muş olması Türkiye'deki Kürt Milliyetçi-lerini de cesaretlendirmiş oldu. İstanbul ve Ankara'daki çeşitli Kürt milliyetçisi gruplar harekete geçerek doğulu gençlerle toplantılar yaparak, hükümetten Türkiye radyolarında Kürtçe yayın yapılması, Kürtçe gazete çıkarılması gibi taleplerde bulundular.95 Böylece Türkiye'de Kürtçü-lük akımlarının ivme kazanmasında Eri-van Radyosu'nun Kürtçe yayınları kadar Irak'taki 1958 Darbesi ve Barzani'nin ka-rizmatik kişiliği de etkili olmuştur.96 Irak'taki bu darbe sonucunda Barzani'nin Kuzey Irak'a dönmesi sonucunda Türki-ye'de de bir takım üniversiteli Kürt genç-leri içerisinde zamanla Kürt haklarına karşı duyarlı olan bir aydın katmanı oluşmaya başlamış ve bunlar arasında yavaş yavaş duygusal bir milliyetçilik akımı gelişme göstermiştir.
Irak'taki 1958 Darbesi ve sonu-cunda devam eden olaylar Kerkük'teki Türkmenler için Komünistler ile Kürtlerin güç birliği büyük bir tehlike oluşturmuş-tur. 1959 yılının Haziran ve Ekim ayların-da Komünistlerin Kerkük'te olaylar başla-tarak birçok Türk'ü öldürmelerine ve işyerlerinin tahrip edilmesine neden olan 14-16 Temmuz 1959 tarihli Kerkük Katlia-mı'na Kürtler de karışmışlardır.97 Irakta yaşanan bu olaylar dünyada olduğu gibi
94 Çiçek, a.g.e., s. 18.
95 Akbulut, a.g.e., s. 100
96 Kılıç, a.g.e., s. 166.
97 A.g.e., s. 149.
194
Fuat UÇAR
Türkiye'de de basın yayın organlarında yer almıştır. Türkiye’nin tepkisi Dışişleri Bakanlığı nezdinde çeşitli girişimlerle protesto edilmiş ve Bakanlar Kurulu tara-fından da "14-16 Temmuz 1959 tarihleri arasında Kerkük'te vukubulan hadiselerle alakalı resim, film ve sair dökümanların Tür-kiye'ye sokulmasının ve dağıtılmasının men edilmesi; Dahiliye Vekaletinin 7/9/1959 tarihli ve A.1/91173-3/85402 sayılı yazısı üzerine, 5680 sayılı kanunun 31 inci maddesine göre, İcra Vekilleri Heyetince 2/10/1959 tarihinde kararlaştırılmıştır."98 şeklinde ilgili yayınla-ra yasaklama getirilmiştir.
1959'da Kürtlerin, Kerkük'teki Türkmenlere yönelik katliam boyutunda yapmış olduğu öldürmelerinin yankıları Türkiye’de de Kürtlere karşı tepki uyan-dırmış ve İleri Yurt Dergisi'nin kapatılma-sına sebep olmuştur.99 O günlerde "Alman Generali Rommel" lakablı CHP Niğde Milletvekili emekli asker Asım Eren, mec-lis kürsüsünden Irakta'ki Türkmenlere karşı Türkiye'deki Kürtler ile ilgili olarak dönemin başbakanı Adnan Menderes'e; ‚Irak Kürtlerinin, Irak’ta Türkmen soydaşla-rımıza yaptığı baskı, zulüm veya öldürme olaylarından dolayı, Türkiye'deki Kürtlere karşı aynıyla mukabele yapacak mısınız‛100 diye sormuştur.
Bu gelişmeler sonucunda basında çıkan "102 üniversiteli Kürt, Kürtlük iddi-asında bulundu"101 haberine göre, CHP Niğde Milletvekili Eren'in tutumunu pro-testo etmek için bir kısım Kürt öğrenciler Başbakan, Cumhurbaşkanı, TBMM Baş-kanı, Diyarbakır Baro Başkanı ile ABD, Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi büyük devletlerin büyükelçiliklerine olay-ları kınayan birer telgraf çekmişlerdir. CHP Meclis Grubu'na çekilen ikinci telg-rafta ise, Eren'in Kürt vatandaşlarını teh-dit eden ifadesi karşısında CHP'nin tepki-
98 Resmi Gazete, Sayı: 10337 ( 21 Ekim 1959), Karar Sayısı: 12199.
99 Kılıç, a.g.e., s.166.
100 Hür, a.g.e., s. 183; Özer, a.g.e., s. 565.
101 Akşam, 15.4.1959.
siz kalması hayretle karşılandığı belirtil-miştir. Telgrafın altında "Türkiye Kürtleri" imzasının olması durumu daha da şüphe-li hale getirdiğinden, hem bu gelişmeyle ilgili hem de Kürt Sorunu tartışmalarına yayın yasağı getirilmiştir.102 Bu olaylar üzerine 1940'lı yıllarda CHP'nin bölge müfettişi Avni Doğan, "Tehlike Çanı" başlıklı yazı dizisinde "Kürtçülük tehlike-sinin arttığını" yazmış ve Barzani'nin Ku-zey Irak'taki çalışmalarına dikkat çekmiş-tir.103 Bu şekilde Barzani'nin Kürt Birleşik Demokrat Partisi açıkça aktivitelerine de-vam ederken, Türkiye Kürtleri de kendi-leri için ulusal bir kahraman olarak gör-dükleri Barzani'ye gizlice yardım ettiği bu dönemde gündeme gelmiştir.104
Hükümetin, bu olaylardan sonra Millî Emniyet Hizmetleri (MAH)'ne emir vererek bir "Kürt Raporu" hazırlamasını istediği, MAH'da İçişleri Bakanı Namık Gedik'e hitaben 31 Temmuz 1959 tarihin-de bir operasyon raporu hazırladığı, bu raporda hükümete, Kürt öğrenci gençliği-nin duygusal tepkilerini siyasal amaçlarla kullanmak için Kürtçü komünist bir tehli-ke olarak göstermeyi ve bu amaçla 1.000 ile 2.500 kişilik bir Kürt grubunun "tenkil" edilmesini önerdiği iddia edilmiştir.105
102 Çamlıbel, a.g.e., s. 16-18; 1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler, s. 32-33; Ayşe Hür, “Kımıl Olayından 49’lar Davası’na", http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/kimil-olayindan-49lar-davasina/1205/ Erişim: 06.12.2015.
103 Vatan, 19-23.11.1958.
104 Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, Çev.: Fikret Başkaya, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001, s. 394; Rouleau, a.g.m., s. 3.
105 Gezici, a.g.e., s. 167; Çamlıbel, a.g.e., s. 23. Bu raporlardan bazı bölümler 1961'de kurulan sol muhalif haftalık Yön Dergisi'nde, yayınlanmıştır. Yön Dergisi'nin haberine göre: "Şube: B II, Gizli/ Ankara, T.C. 31 Temmuz 1959 MAH.217, Rs. Şube: II Sayın Dr. Namık Gedik Dahiliye Vekili Yüksek huzurunuza bir rapor takdim ediyorum: Bizce malum ve endişe vermeye başlayan duruma müdahale için kanuni bir fırsat zuhur etmiştir. Meselenin siyasi bir aksülamel yapması hatıra gelebilir. Fakat ortada hukuki bir dayanak olduğu gibi bir daha fırsat zuhuru da müşkül olabilir. Kanaatimce evvela işi kat'iyen gizli tutup sonra bir komünist mevzu olarak ele almak mümkündür. saygılarımla arzederim. M. Em.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 195
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın "Kürtler-den bin tanesini Taksim Meyda-nı’nda sallandıralım ki diğerlerine ibret-i alem olsun‛ sözüne karşılık, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ise ‚Türkiye’nin dışarı-daki itibarı Ermeni meselesi ve Rumlara karşı yapılan 6-7 Eylül saldırıları dolayısıyla zaten kötü, buna bir de Kürtleri eklemeyelim‛ şek-linde tepki göstermiştir. Başbakan Men-deres ise 50 kişilik bir idam listesi ile ye-tinmeye karar vererek bu şekilde "yumu-şak" bir planın yürürlüğe konulmasını sağlamış oldu. Daha sonra Çankaya'da Bayar'ın başkanlığında toplanan devletin zirvesinin aldığı karar doğrultusunda, MAH raporlarında sakıncalı görülen ve değişik illerde ikamet eden 50 Kürt, 17 Aralık 1959'da gözaltına alınmıştır. Cum-hurbaşkanı Bayar, gözaltına alınan Kürt-lerin asılmalarından yana tavır sergilediği iddia edilmiştir.106 Başbakan Menderes de
Hz. Rs. Y. Ziya Selışık (imza)". "Milli Emniyet Teşkilatı Islah Edilmelidir", Yön, Sayı: 78 (25 Eylül 1964), s. 4. Ziya Selışık, 1959 yılında komünistlerin Kürtçülük faaliyetlerinde aktif rol oynadıklarını belirterek, bu raporların neşredilmemiş olmaması, bize ait olmayan usul meselesi derken mektupta geçen cümlelerin Yön ile bilinmeyen şifahi temaslara geçmiş bazı fikirlerin karşılığı mahiyetinde olduğunu ve bunların bir mugalata sermayesi olarak kullanıldığını belirterek şu şekilde ifade etmiştir: "O tarihlerde ve ondan sonraki devirlerde komünistler, Kürtçülük faaliyetlerinde aktif birer rol oynamışlardır ve Bu deliller, cereyan etmekte olan mahkemelerde ortaya konulmuştur. Türkiye Komünist Partisinin, şark bölgesi hakkında planları öteden beri bugün de malumdur. Hiç kimseye hakikat olmayan bir isnad yapılmamıştır. Devlet Emniyet Teşkilatı, daima Türk Devletinin olan tezinin yanında yer alır. Bizim söyleyeceğimiz ondan ibarettir. Ziya Selışık, Milli Emniyet Hizmet Reisi". "Komünist Olmayan Hiç Kimseye 'Sen Komünistsin' denmemiştir", Yön, Sayı: 81 (16 Ekim 1964), s. 4.
106 Çamlıbel, a.g.e., s. 99, 164. Ayşe Hür, Celal Bayar ile ilgili bazı iddiaların doğru olmadığını Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy'dan bu konuda bir mektup aldığını ve Gürsoy’un görüşlerini; “Celal Bayar’ın Gürsel hakkındaki kanaati olumlu değildi. Kendisinden bir rapor hazırlamasını istemiş, hazırladığı raporu beğenmemişti. Bayar’ın beğenmediği rapor, son günlerde Abdülmelik Fırat’ın bahsettiği, Cemal Gürsel’in ‚Bin Kürdü sallandırmalı‛ dediği rapor olmalı. Bu
Uluslararası Para Fonu (IMF)'nden bekle-diği krediyi alamayınca, el altından basın yoluyla Sovyetler Birliği'ne gidebileceği blöfünü yayımlatmıştır. Yine Menderes, ABD'nin dikkatini çekmek ve komüniz-min Kürt gençleri arasında yayılmasını önlemek için bunun bir komünist hareket olarak kullanılabileceğini belirtmiştir. Kutlay'a göre, ekonomik olarak rahatla-mak için tertip edilen bu olayın arkasında iddia edildiği gibi bir örgüt yoktur. Bu şekilde Türkiye'de resmi çevrelerin de asıl endişesi, 1958 Irak İhtilali'nden sonra Irak'a dönen ve tekrar Kürt hareketini başlatan Barzani'nin eylemlerinin, Türki-ye'yi etkilemesi, Türkiye'deki Kürtlerin de benzer taleplerle harekete geçmesidir. İşte bu nedenle Irak Kürtlerine tanınan hakla-rın Türkiye'deki Kürtleri de etkileyeceği varsayımı tutuklanmalar için bir gerekçe oluşturmuştur.107
Aralarında bazı yedek subayların da yer aldığı Kırk Dokuzlar Hareketi'nin, II. Dünya Savaşı sonrasında ilk belirgin Kürt Hareketi olduğunu belirten Kılıç'a göre, 1950’den sonra ülkedeki Kürt aydınlar arasında Kürtçülük bu şekilde hareket-lenmiş, dışarıdaki Hoybun'cular ile temas-lara başlanılmış ve çeşitli yer altı çalışma-ları ile gizli basılan Kürtçü yayınlar böl-gede dağıtılmıştır. Yine Kılıç'a göre, o dönemin genel havasını Erivan radyo-sundan yapılan Kürtçe yayınlarda yaka-
ifadeler Bayar’a ait olmuş olsaydı, 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan Yassıada mahkemelerinde bu sözler dava konusu olurdu. Bu fikir babam Celal Bayar’a değil, o sırada genelkurmay başkanı olan Cemal Gürsel’e aittir.‛ şeklinde ifade ettiğini belirtmiştir. Ayşe Hür, “Kürtleri imha etmek’ fikri kime aitti?”, http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/kurtleri-imha-etmek-fikri-kime-aitti/1446/ Erişim: 06.12.2015.
107 Kutlay, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, s. 551-552; Hür, a.g.e., s. 185-186; Çamlıbel, a.g.e., s. 23; Tutuklananlar içerisinde, 1 Binbaşı, 1 Yedek Subay olmak üzere 6 subay, 2 doktor, 3 tüccar, 4 avukat, 2 gazeteci, 1 mühendis, 1 muhasebeci, 1 işçi, 1 memur, 1 fabrikatör ve 27 öğrenci bulunmaktadır. Bkz. Tan, a.g.e., s. 328-333; Tori, a.g.e., s. 233.
196
Fuat UÇAR
lamak mümkündür ve bazılarının başkal-dırısı Türkiye'deki Kürtçüleri tahrik ve teşvik etmiştir.108 Kendisi de Kırk Dokuzlar Hareketi üyesi olan Ekinci'ye göre bu olay Dicle Öğrenci Yurdu'nun faaliyetlerinden sonra kamuoyunda yankı yaratan bir olay olmuştur.109 Tutuklananlar arasında bulu-nan diğer bir isim Dr. Naci Kutlay'a göre, tutuklanan 49 Kürt aydın organize değil-lerdi ve arkalarında bir örgüt bulunmu-yordu, bu kişiler "demokratik Kürt kültür haklarını ve eşit vatandaşlığın uygulan-masını istiyorlardı."110 Polisin iddiasına göre Bitlis bağımsız milletvekili Ziya Şe-refhanoğlu'nun evinde üzerinde el yaz-ması Arap harfleriyle "Kürt İstiklal Parti-si" yazan birkaç sayfalık bir tüzük taslağı bulunmuş, ayrıca bazı üniversite öğrenci-lerinin üzerinde ve ev aramalarında Bar-zani'nin resimlerine rastlanmıştır. Ancak, olayın. Tutuklama kararını Ankara’daki askeri savcılık istemiş, tutuklananlar İs-tanbul Harbiye'deki hücrelere konulmuş-tu. Aslında daha çok kişinin tutuklanması gündeme gelmiş fakat Harbiye’de 40 hüc-re olduğu için, geriye kalan 10 kişinin tutuksuz yargılanması kararlaştırılmış, bu arada sanıklardan Ankara Hukuk Fakül-tesi son sınıf öğrencisi Mehmet Emin Ba-tu'nun mide kanamasından ölmesiyle geriye 49 kişi kalmıştır. Şimşir’e göre ise, tutuklananlar 1958 yılında kurulan illegal Kürt İstiklal Partisi’nin kurucularıydı. Bun-lara yöneltilen suçlamalar da Irak’taki çeşitli örgüt ve kadroları ile temas kur-mak, Kürtçülük amaçlı toplantılar yap-mak ve yabancı devletlerin müzahereti (yardımı) ile Türkiye’yi bölmekti.111 Bu şekilde Kırk Dokuzlar Olayı ile Türkiye, Barzani destekli bir Kürtçülüğün varlı-ğından haberdar olmuştur.112 Kırk Dokuz-lar Olayı diye ortaya çıkan gelişme, Kürt
108 Kılıç, a.g.e., s.163-166.
109 Ekinci, Türkiye İşçi Partisi ve Kürtler, s. 7.
110 Kutlay, a.g.e., 30.
111 Şimşir, a.g.e., s. 515.
112 Kaya Ataberk, Türk Siyasetinde Kürt İslamcılar, 2. Baskı, İleri Yayınları, İstanbul, 2015, s. 170.
Sorunu’nu tekrar canlandırmış ve kamu-oyunun gündemine taşımıştır. Bu aşama-da siyasi ve ideolojik olarak Kürtçülük faaliyetlerine karışanlara yönelik operas-yonlara başlanmış ve dört buçuk ay süren tutukluluk halinden sonra tutuksuz yargı-lamalara devam edilmiştir.
Bu süreçte CHP'nin Kırk Dokuzlar Davası'na yönelik ciddi bir tepkisi olma-mıştır. 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni yapan darbeciler tarafından 26 Ekim 1960'ta çıkarılan genel aftan Kırk Dokuzlar'ın ya-rarlanmasına izin verilmemiştir. Yaklaşık on dört aylık tutukluluk döneminin ar-dından davanın görülmesine 3 Ocak 1961 tarihinde başlanmış ve sanıkların tutuk-suz yargılamalarına karar verilmiştir. Tüm sanıklar 30 Nisan 1964'te beraat et-miş, ancak savcının itirazı üzerine karar Askeri Yargıtay tarafından bozulmuştur. 1965'te suç vasfı değiştirilerek dava yeni-den görülmüş ve sanıklar, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) silahlı kalkışma ile ilgili olan 125. madde ile yargılanması yerine TCK'nın 141. ve 142. maddelerine istinaden yani "yabancı devletlerin müza-hereti ile milli duyguları yok etmeye ve zayıflatmaya matuf cemiyet kurmaktan" on altı ay hapis, beş ay on gün sürgün cezası almışlardır. Askeri Yargıtay bu kararı da bozunca dava Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'na gitmiş, ancak karar kesinleşmeden dava zaman aşımına uğ-ramış ve Kırk Dokuzlar kurtulmuştur. Böy-lece DP dönemi, Kırk Dokuzlar'ın tutuk-lanması ve yargılanması olayı Kürtlerin bakış açısından, tarihteki en önemli yargı-lamalardan birisi olmuştur.113
CHP’nin, Kırk Dokuzlar olayına ilişkin "Doğuda eski devir hortluyor" diye yaptığı propagandanın, 27 Mayıs 1960 Darbesi'nde DP'nin aleyhine kullanıldığı-nı belirten Abdülmelik Fırat, Menderes'e bu durumu sorduğunda; ‚Ben de biliyo-rum, bunda hiçbir şey yok ama bir istihbarat teşkilatı bu operasyona girişmiş, bir kalemde
113 Fuller - Barkey, a.g.e., 37; Kutschera, a.g.e., s. 394.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 197
elimizin tersiyle vurup bir kenara itemeyiz. O zaman töhmet altında kalırız. Bakalım mah-kemeye verecekler, ne çıkacak‛114 dediğini ifade etmiştir. Mcdowall'a göre, Kırk Do-kuzlar'lardan birisi olan Sait Elçi'nin, du-ruşmada Kürtlerin kişisel ve kollektif haklarını savunması eğitimli Kürtler ara-sında büyük bir ulusal duyarlılığın yük-selmesinde etkili olmuştur.115 Çoğu küçük burjuva aydını olan Kırk Dokuzlar'ın önemli bir yanı da homojen bir yapıda olmamaları ve aralarındaki fikir ayrılığı olmasıydı. Aralarındaki asgari ortaklık, Kürt haklarının savunulması olmuştu. İçeride "sağcı" ve "solcu" şeklinde ayrıl-ması sonucu, Kürt hareketi siyasi olarak ilk kez sol bir çizgiye çekilmiştir. Bir yan-da kurulu düzeni savunan "ağa milliyetçi-liği", bir yanda da Kürt halkının özgür-leşmesini amaçlayan ve aynı zamanda Kürt hareketinin modernleşmesi anla-mında da gelen "aydınlanmacı" bir hare-ket ortaya çıkmıştır. Çağdaş kimlik anla-yışı bakımından bu küçük grup hem ey-lemleriyle hem de sorgu ve yargılamalar-da "Kürtlerin Varlığı" ve "Kürt Kimliği" gibi konuları savunmuşlardır.116 Böylece Kürt entellektüellerinin "gözlerinin açıl-masını" sağlayan Kırk Dokuzlar Olayı, yö-netimdekilerin aksine üstü örtülen Kürt Sorunu'nu yeniden hem de daha bilinçli bir biçimde gündeme getirmiştir.117 DP’nin yönetimi altında geçen on yıllık dönemde Kırk Dokuzlar Olayı'nın dışında
114 CHP’nin ve daha sonra 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni yapanların işine gelen 1959'da hazırlanan "Doğuda halk silahlanıyor" raporu, MAH ile birlikte çalışan Özel Harp Dairesi'nin tarafından 27 Mayıs 1960 Darbesi'ne giden süreçte DP'yi sıkıştırmak için hazırlandığı iddiaları için bkz. Akkaya, a.g.e., s. 236. Nitekim darbeden sonra yörenin önde gelen 55 ağası DP'ye oy verdikleri için MBK tarafından Sivas'a sürgün edilmişlerdir.
115 Mcdowall, a.g.e., s. 537.
116 Kutlay, a.g.e., s. 31; Tan, a.g.e., s. 333-334, 364; Ekinci, Türkiye'nin Kürt Siyasetine Eleştirel Yaklaşımlar, s. 151.
117 Çamlıbel, a.g.e., s. 8, 169.
bundan daha önemli başka bir olay ge-liş(e)memiştir. Bu yönüyle Kırk Dokuzlar Olayı Türkiye'li Kürtlerin tarihinde en önemli siyasi bir olay ve kırılma noktası olmuş, bu yönüyle daha sonraki dönem-lerde meydana gelen çeşitli Kürt hareket-lerini ideolojik ve siyasi yönden hazırlayı-cı bir etki yapmıştır. Kırk Dokuzlar Olayı daha sonraki dönemlerde Canip Yıldırım, Musa Anter, Naci Kutlay, Şerafettin Yıldı-rım, Faik Bucak ve Ziya Şerefhanoğlu gibi Kürt düşünce ve siyaset isimlerini çıkar-mıştır.
SONUÇ
DP döneminde günlük çıkarları doğrultusunda, bir siyasi partiden diğeri-ne geçişlerini sürdüren Kürtler, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi'ne kadar 1945-1960 döneminde CHP ve DP olmak üzere iki temel partide siyaset yapmışlardır. Tür-kiye'nin bu çok partili sisteminde Kürtler arasında da zamanla ayrış-ma ve bölünmeler olmuştur. DP dö-neminde Kürt aşiretleri, DP'nin iktidara gelmek ve iktidarını devam ettirmek için toplumun çeşitli kesimlerinin desteğini sağlamaya yönelik genel tolerans zemini-ni çok iyi değerlendirmişlerdir. Böylece DP döneminde, Atatürk tarafından zayıf-latılan ve koparılan aşiret bağlarının ye-niden kurulduğu ve bu odakların eski güçlerine yeniden hakim oldukları bir süreç yaşanmıştır. Bu şekilde ağırlıklı ve ezici çoğunlukla DP'de siyaset ya-pan Kürtlerin yanında CHP'de siya-set yapan Kürtler de olmuştur. Bu durum, Kürtler'in toplumsal ve ekonomik yapısında baskın (domi-nant) bir özellik gösteren çeşitli özelliklerden; özellikle de içinde bulunduğu feodal yapıdan ve bu yapının iktidarlar ile olan ilişkisinin politik yönünden kaynaklanmıştır. Bu çerçevede DP, kurulduğu 1946 yılın-dan itibaren, iktidarda olduğu 1950-1960
198
Fuat UÇAR
yılları arasında, özellikle de 1950 seçim sürecinde ve 1957 yılından sonra Kürtlerle ilgili gelişmelere hep duyarlı olmuştur. Bu amaçla, Kürt isyanlarının merkezi olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi esas alına-rak 1927'de kurulan Umumi Müfettişlik kurumu DP’deki etkin Kürtçü milletvekil-lerinin çabaları sonucu 1952’de kaldırıl-mıştır.
1950-1960 yılları arasındaki ülke genelinde olduğu gibi doğu ve güneydo-ğu bölgelerine de büyük bayındırlık faali-yetlerinin götürüldüğü DP döneminde, Kürt sorununa ilişkin olarak önceki dö-nemlerde görülen rapor hazırlama gele-neğinin aksine soruna ilişkin resmi nite-likli herhangi bir rapor hazırlama ya da yazdırma ihtiyacı duyulmamıştır. Böylece DP döneminde, sorun bir asayiş sorunu olarak görülmemiş, daha serinkanlı ve demokratik bir tutumun sergilenmesi soruna ilişkin ciddi bir şekilde algı deği-şimine yol açmıştır. Bu algı değişikliğin-deki en önemli unsur, sorunun demokra-tik ve liberal yöntem ve yönetimlerle aşı-lacağının düşünülmesi olmuştur. Bu ne-denle sorunun çözümünde faklı mantık ve uygulama ile hareket edilmiştir. Bu çerçevede
Bu açıdan bakıldığında 1950-1960 arasında DP, bu türlü uygulamaları ve oy nedeniyle Kürtlere ve yaşadıkları bölgeye ilişkin sergilediği aşırı müsamaha ile Kürt aydınları arasında Kürt Kimliği'ne ilişkin siyasi ve ideolojik nitelikli bilinçlenmenin tek parti dönemine göre daha fazla ve serbestçe ifade edilmesine imkan sağla-mıştır. Bu durum Kürt Sorunu'nda eski dönemlere göre bir "yumuşama" dönemi-ne geçildiğini ortaya koymaktadır. Bunun sonucunda, 1950-1960 dönemi haricinde devletle daimi bir çatışma süreci yaşayan Kürtler, bu yönüyle DP döneminde Kırk Dokuzlar Olayı'nın dışında, kültürel ve siyasi gelişim yönünden olumlu bir dö-nem geçirmişlerdir. Yine DP döneminde Kürtler ile ilgili başka bir önemli gelişme de Kürt kökenli üniversite gençliğinin öncülük ettiği Dicle Talebe Yurdu'nun faa-liyetleri olmuştur. Bu yurdun faaliyetleri sonucunda 1955 yılından itibaren bir Kürt ulusal kimliği etrafında Kürtçü bir kadro oluşmuş ve gizli Kürt cemiyetleri kurma yoluna da gidilmiştir. Bu şekilde Kürt entelektüel hareketin yavaş yavaş oluş-maya başladığı DP döneminde, Dicle Tale-be Yurdu, "Kürtlük Bilinci"nin yeniden tanımlanmasında önemli rol oynamıştır.
DP döneminde, Kürt Sorunu ile ilgili olarak; tek parti döneminde sürgün edilenlerin bir kısmının yurtlarına geri dönmesine izin verilmesi, hatta DP'den vekil olmalarına da imkan sağlanması, yasaklı bölgelerin imara açılması ve Umum Müfettişliklerin de kaldırılması en önemli gelişmeler olmuştur. Böylece Kürt Sorununa yönelik DP'nin bu uygulamala-rı, daha sonraki dönemlerde, zaman za-man gündeme gelen, hatta günümüzde Kürt Sorunu'nun çözümüne yönelik ola-rak, kamuoyunda olumlu ve olumsuz yönde çeşitli eleştirilere muhatap olan, bireysel hak ve özgürlüklerin genişletil-mesine öncelik veren "çözüm süreci" ya da "barış süreci" olarak da ifade edilen politikalar ve yaklaşım tarzı ile benzerlik göstermektedir.
KAYNAKÇA
1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler, (2000). İstanbul: Serler Matbaacılık.
Ahmad, Feroz, (2010). Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev.: Sedat Cem Karadeli, İstanbul: Bilgi
Üniversitesi yayınları.
Akbulut, İlhan, (1990). Devlet Terörizm ve Ülke Bölücülüğü, İstanbul: Boğazi-çi Yayınları.
Akkaya, Ahmet Yaşar, (2014). Türkiye'de Darbeler ve Azınlıklar, İstanbul: Ufuk Yayınları.
Aköz, Emre, "Menderes’in Kürt Çözümü", http://arsiv.sabah.com.tr
----------------, “Celal Bayar’ın Kürt Sırrı”, http://www.sabah.com.tr
Akşam, 15.4.1959.
Demokrat Parti Döneminde Kürt Sorunu: Gelişimi ve Etkileri 199
Akyol, Mustafa, (2006). Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek, İstanbul: Do-ğan Kitap.
Anter, Musa, (1999). Hatıralarım, İstanbul: Avesta Yayınları.
Ataberk, Kaya (2015). Türk Siyasetinde Kürt İslamcılar, İstanbul: İleri Ya-yınları.
Baban, Cihat, (1970). Politika Galerisi, İs-tanbul: Remzi Kitabevi.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (B.C.A), Bakanlar Kurulu Kararları Kataloğu (1950-1960). 030.18.01.
Bayrak, Mehmet, (2013). Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Ankara: Özge Yayınları.
Bozarslan, Hamit (2008), "Kürd Milliyetçi-liği ve Kürd Hareketi (1898-2000)", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Ed.: Tanıl Bora - Murat Gültekingil, C. 4, İs-tanbul: İletişim Yayınları.
Bruınessen, Martin Van, (2009). Kürdoloji-nin Bahçesinde, İstanbul: Vate Ya-yınevi.
Cumhuriyet, 6.9.1959.
Çamlıbel, Yavuz, (2015). 49'lar Davası, İstanbul: Siyam Kitap.
Çay, Abdülhalük, (2010). Kürt Dosyası, İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayın-cılık.
Çiçek, Nevzat, (2010). 27 Mayıs’ın Öteki Yüzü Sivas Kampı, İstanbul: Lagin Yayınları.
Demir, Eyüp, (2005). Yasal Kürtler, İstan-bul: Tevn Yayınları.
Ekinci, Tarık Ziya, (2004). Türkiye'nin Kürt Siyasetine Eleştirel Yaklaşımlar, İs-tanbul: Cem
Yayınevi.
-----------------------, (2010). Türkiye İşçi Par-tisi ve Kürtler, İstanbul: Sosyal Ta-rih Yayınları.
Eroğul, Cem, (1990). Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi, Ankara: İmge Kitabe-vi.
Fuller, Graham E. - Barkey Henrı J., (2013). Türkiye’nin Kürt Meselesi, Çev.: Hasan Kaya, İstanbul: Profil Yayıncılık.
Gezici, Aytekin, (2013). Kürt Tarihi, Anka-ra: Tutku Yayınevi.
Heper, Metin (2010). Devlet ve Kürtler, Çev.: Kadriye Göksel, İstanbul: Doğan Kitap.
Hür, Ayşe, (2015). İnönü ve Bayar'lı Yıllar (1938-1960), İstanbul: Profil Ya-yıncılık.
-------------, "Kürtleri İmha Etmek’ Fikri Kime Aitti?", http://arsiv.taraf.com.tr
-------------, "Kımıl Olayından 49’lar Dava-sı’na, http://arsiv.taraf.com.tr
İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, (2012). Der.: Mesut Yeğen, Anka-ra: Dipnot Yayınları.
İşbecer, Okan, "Bilmemek Ayıp Değil Öğrenmemek Ayıp", http://www.turksolu.com.tr
-------------------, "Şeyh Sait’in Torunu Öl-dü”, http://www.turksolu.com.tr
Jongerden, Joost, (2008). Türkiye’de İskân Sorunu ve Kürtler, Çev.: Mustafa Topal, İstanbul: Vate Yayınevi.
Kılıç, Altemur, (2007). Büyük Kürdistan Küçük Türkiye, Ankara: Akasya Kitap.
Kirişçi, Kemal - Gareth, M. Winrow, (2010). Kürt Sorunu Kökeni ve Geli-şimi, Çev.: Ahmet Fethi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kürt Meselesi'nde Algı ve Beklentiler, (2011). İstanbul: İletişim Yayınları.
Koçak, Cemil, (2010). Umumi Müfettişlikler (1927-1952), İstanbul: İletişim Ya-yınları.
Kutlay, Naci, (2012). Kürt Kimliği'nin Olu-şum Süreci, Ankara: Dipnot Yayın-ları.
----------------, (2011). 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, İstanbul: Peri Yayınları.
Kurubaş, Erol, (2004). 1960’lardan 2000’lere
200
Fuat UÇAR
Kürt Sorunun Uluslararası Boyutu, Cilt: 2, Ankara: Nobel Yayın Dağı-tım.
-----------------, (2004). Sevr ve Lozan Süre-cinden 1950’lere Kürt Sorunun Uluslararası Boyutu, Cilt: 1, Anka-ra: Nobel Yayın Dağıtım.
Kutschera, Chris, (2001). Kürt Ulusal Hare-keti, Çev.: Fikret Başkaya, İstan-bul: Avesta Yayınları.
Laçiner, Ömer, (1991). Kürt Sorunu Henüz Vakit Varken, İstanbul: Birikim Ya-yınları.
Mcdowall, David, (2004). Modern Kürt Tarihi, Çev.: Neşenur Domaniç, Ankara: Doruk Yayınları.
Milliyet, 2.7.1959.
Muradoğlu, Abdullah, "Menderesle Erdo-ğan’ın Kesiştiği Nokta", http://www.yenisafak.com
Özer, Ahmet, (2009). Türkler ve Kürtler, İstanbul: Hemen Kitap Sis Yayın-ları.
Resmi Gazete, Sayı: 634, Yayın ve İlan Ta-rihi: 16.7.1927.
----------------, Kanun No: 2510, Sayı: 2733, Kabul Tarihi: 14.6.1934, İlan Tarihi: 21.6.1934.
----------------, Sayı: 7564, Kabul Tarihi: 15.7.1950; İlan Tarihi: 24.7.1950.
----------------, Sayı: 7880, Kabul Tarihi: 3.VIII.1951, İlan Tarihi: 9.VIII.1951; Kanun No: 5826.
----------------, Sayı: 8270, Kabul Tarihi: 21.XI.1952, İlan Tarihi: 29.XI.1952.
----------------, Sayı: 10337 (21.10.1959), Ka-rar Sayısı: 12199.
Rouleau, Eric (1959). "Le Probleme Kurde Source de Conflit", Le Monde Dip-lomatique.
Strohmeıer, M, Heckmann L. Yalçın, (2014). Kürtler Tarih, Siyaset, Kül-tür, Çev.: Atilla Dirim, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Şahinler, Menter, (1988). Atatürkçülüğün Kökeni, Etkisi ve Güncelliği, İstan-bul: Çağdaş Yayınları.
Şimşir, Bilal, (2009). Kürtçülük II (1924-1999), İstanbul: Bilgi Yayınları.
Tan, Altan, (2011). Kürt Sorunu, İstanbul: Timaş Yayınları.
Tori, (2005). Kürtler, İstanbul: Doz Yayın-ları.
Ulus, 19.9.1959.
Vatan, 19-23.11.1958.
Yavuz, Turan, (1993). ABD’nin Kürt Kartı, İstanbul: Milliyet Yayınları.
Yeşiltuna, Serap (2015). Atatürk ve Kürtler, İstanbul: İleri Yayınları, 2015.
Yılmaz, Mustafa - Doğaner, Yasemin, "Demokrat Parti Döneminde Ba-kanlar Kurulu Kararı ile Yasakla-nanYayınlar", http://www.ait.hacettepe.edu.tr
Yön, Sayı: Sayı: 78 (25 Eylül 1964); Sayı: 81 (16 Ekim 1964).
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansik-lopedisi,(1988). Cilt: 7, İstanbul: İle-tişim Yayınları.