1946 GENEL SEÇİMLERİ
VE SONUÇLARI ÜZERİNDE İKTİDAR VE MUHALEFET PARTİLERİ ARASINDA
YAPILAN TARTIŞMALAR
PROF. DR. OSMAN
AKANDERE
Ö Z E T
1946 seçimleri öncesinde ve seçimlerin yapılması sırasında
CHP’ye en fazla destek devlet kademelerinde görev alan amir ve memurlardan
gelmiştir. “Açık oy, gizli tasnif” ilkesinin benimsenmesi, bu desteğin ana
sebeplerinden birisi olarak görülebilir. Çünkü “açık oy, gizli tasnif” gibi
demokratik olmayan esasları bünyesinde barındıran seçim kanunu, seçimlerde hile
ve yolsuzluk yapılmasına da imkân verir bir durumdadır ve bu sistem millet
iradesinin özgürce tecelli etmesinin önünde önemli bir engeldir. Buna CHP
teşkilatı ve seçim komisyonlarında görev alan bazı kimselerin işgüzarlığı da
eklenince seçimlerin güvenliği, güvenilirliği ve oyların masuniyetine gölge
düşmüştür.
Böyle bir ortamda yapılan seçimlerde Türk toplumu; iradesine
konulmak istenen ipoteğe, ilk günden itibaren demokratik ölçüler içerisinde
tepkisini göstermiştir. Fakat bu tepkiler, 1946 genel seçimlerinin demokrasi
tarihimize “hileli” ya da “şaibeli” seçimler olarak geçmesini önleyememiş,
nihayetinde her daim tartışılan bir seçim olarak karşımızda durmuştur.
Çalışmamızın kapsamlı olması ve toplamda 43 sayfayı bulması
nedeniyle bu çalışmamızı iki ayrı kısımda vermek mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu
nedenle Sayı: 75’de yer alan 1. Kısımda; Cumhuriyetin İlanından 1946
Seçimlerine Kadar Türk Demokrasisi, 1946 Seçimlerine Kadar İktidar – Muhalefet
ilişkileri, 1946 Seçimleri Öncesi Partilerin Seçim Propagandaları ele
alınmıştı. Çalışmamızın bu kısmında ise; 1946 Seçimlerinde partilerin Adayları,
1946 Seçimlerinin Yapılması, Seçim Sonuçlarına İlişkin Yapılan Tartışmalar ele
alınacaktır.
Anahtar Kelimeler:
1946 Seçimleri, Demokrat Parti (DP), Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP), Muhalefet Partileri, Tartışma.
DISCUSSIONS BETWEEN THE GOVERNMENT AND OPPOSITION PARTIES ON 1946 GENERAL
ELECTIONS AND RESULTS II
ABSTRACT
Before the 1946 elections and during the elections, the most
support to the CHP the ruling party made by the civil servants and the
supervisors who worked fort he state. When the officiousness of the election
committee and some members of the CHP added to this support overshadowed the
reliability of the election and the innocence of the votes. The election law
that included non-democratic principles like open vote and secret
classification allowed the fraud and corruption. Turkish society reacted in
democratic standards to the mortgage which wanted to be put their will since
the first day. Unfortunately these responses couldn’t prevent the 1946 general
elections to take part in history as “stained” or “fraudulent”.
Because of being comprehensive and being 43 pages we have
the obligation to give this study in two seperate sections. Therefore, (ın
Number: 75) as the first part of our section; from the declaration of the
Republic until 1946 elections Turkish Democracy, until the 1946 elections the
ruling-opposition relations, pre 1946 elections parties election propaganda is
discussed. And in this study section the 1946 elections parties’ candidates,
1946 elections, and the discussion about the results of election will be
considered.
Key Words:
1946 Elections, Democratic Party, People’s Republican Party,
Opposition Parties, Discussion.
PARTİLERİN ADAYLARI
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Adayları
Cumhuriyet Halk Partisi, milletvekili adaylarının tespitinde
nasıl bir yöntem takip edeceğini 23 Haziran tarihli bir yazıyla teşkilatlarına
bildirmiştir78. İlgili yazının içeriğindeki hususlar daha sonraki bir tarihte
partinin basın organlarında ısrarla duyurulmaya çalışılmıştır79.
Parti tüzüğündeki bu hükümlerin seçim kampanyasının başında
hatırlatılması, gerek partililere gerekse milletvekillerine bağımsız aday
olmanın kapısını kapamıştır. CHP’nin milletvekili adayları daha önce olduğu
gibi yukarıdan tayin usulü ile tespit edilecek ve partililer buna itiraz
etmeden destek ve oy verecekti. Belki de bu nedenledir ki, seçimlerden önce
basında CHP’nin adayları ile ilgili pek fazla gündem oluşmamıştır.
Bu duyurudan yaklaşık olarak on gün sonra CHP, partinin
yayın organı olan Ulus gazetesi aracılığıyla partililere bir uyarıda bulunma
ihtiyacı duymuştur80. Bu uyarının yapılmasında, Belediye seçimlerinde bu türden
teşebbüslere rastlanmış olması etkili olmuş olabilir.
Bu tarihten sonra CHP milletvekilleri kendilerinin tekrar
parti divanınca aday gösterilip gösterilmeyeceğini düşünmeye başlamışlardır.
Bu, birazda seçim propagandasında gösterilecek çaba ve gayrete bağlı olmuştur.
Bazıları partisinden gayet nazik bir dilekçeyle seçim bölgesinin
değiştirilmesini istemiştir81. Ülkenin farklı vilayetlerinden pek çok insan
“Milli Şef’e ve CHP’ye” olan bağlılıklarını bildirip ve milletvekili adaylığına
talip olmuşlardır. Bunlardan bir kısmı “maddi ve manevi sıkıntıda” olduğunu
diğer bir kısmı da bölgesinden topladığı yüzlerce imzayı ne kadar çok
sevildiğine delil göstererek müracaatta bulunmuşlardır82. Parti teşkilatları,
bölgelerindeki Demokrat ve müstakil adayların faaliyetleri hakkında parti
merkezini bilgilendirmeyi de ihmal etmemişlerdir. Müstakil adaylar içerisinde
seçilme şansı olanlar merkeze bildirilmiş ve tedbir alınması istenmiştir83.
CHP’nin milletvekili namzetleriyle ilgili ilginç durumlardan bir tanesi
Yozgat’ta yaşanmıştır. Bizzat aynı vilayetin üç milletvekili tarafından
Yozgat’taki adaylar ile ilgili uzun bir rapor tutulmuştur. Raporda; partinin il
idare kurulu başkanı olan Kamil Erbek için “öteden beri menfi ruhlu ve büyük
Ata’nın vefatında sevincini izhar eden bir adamdır” şeklinde kanaat
belirtilmiştir84. Milletvekili adayları tespit edildiği zaman aynı aday
hakkında raporun altına imza koyan milletvekillerinden ikisi aday
gösterilmezken, Kamil Erbek aday gösterilmiştir85.
CHP’nin parti divanınca tespit edilen adayları, genel başkan
İsmet İnönü tarafından ilan edilmiştir86. CHP’nin aday listesinde toplam 464
isim yer almıştır. Bu isimlerin -İsmet İnönü ile birlikte- 292’sini 7. dönem
milletvekilleri oluşturmuştur. Geriye kalan 172 adaydan 4 tanesi daha önceki
dönemlerde aday olanlardan, 168’i ise yeni isimlerden oluşmuştur. CHP’nin
adayları arasında müstakil ve birden fazla seçim çevresinden aday gösterilen
olmamıştır. Adayların mesleki durumlarına bakıldığı zaman en kalabalık grubun
sivil ve asker bürokratlardan oluştuğu, 63 vilayette yalnızca 1 işçi ve 8
çiftçi adaya yer verildiği görülmektedir87.
Adayların ilanından sonra iktidarın basın organında Ankara
adayları tanıtılmış ve başında İnönü’nün portresinin bulunduğu oy pusulası
halka gösterilmiştir88.
Demokrat Parti’nin Adayları
Demokrat Parti’nin seçime girme kararı vermesinden sonra,
partiden kimlerin nereden aday gösterileceği konusu, en fazla merak edilen
konulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususta, partinin başkanı
Celal Bayar, 30 Haziran tarihinde Adana’da vermiş olduğu bir demeçte
milletvekillerini seçme noktasında izleyecekleri yöntemi şu şekilde
açıklamıştır: “Ankara’da güvendiğimiz kimseleri vilayetlere empoze etmek
istemiyoruz. Milletvekili seçiminde merkez vilayetlerin, vilayetler de merkezin
fikrini almak mecburiyetindedir. Bunun manası da şudur: Siparişlere kapıları
kapamaktır 89.”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, DP’nin aday tespit
yönteminin, CHP’den farklı olacağı bizzat Bayar’ın ağzından duyurulmuştur.
Parti, adaylarını vilayetlere dayatmayacaktı.
1946 seçimlerine damgasını vuran isimlerden birisi de o
tarihlerde emekli bir mareşal olan Fevzi Çakmak olmuştur90. Mareşal’in müstakil
olarak adaylığını koyması için başta İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir gibi
büyük şehirlerde vatandaşlar imza toplamışlardır91. Mareşal’in müstakil olarak
adaylığını koyması durumunda, DP’nin alacağı vaziyet bir gazeteci tarafından
Celal Bayar’a sorulduğu zaman, Bayar, “Mareşal Fevzi Çakmak, bütün hayatını
memleket hizmetine bağlamış mümtaz bir şahsiyettir. Evinde işsiz güçsüz
oturması yazık olur” şeklinde bir cevap vermiştir. Bayar, Mareşal’i müstakil
olarak DP’nin listesine alacaklarını ve bütün demokratların oy vermesini
sağlayacaklarını belirtmiştir92. Celal Bayar, bu konuşmasında üç gün sonra 30
Haziran’da Adana’da partililere verdiği demecinde, Mareşal’in bağımsız aday
olarak DP’nin listesine konulacağını ve bu konuda kendisiyle mutabık
olduklarını söylemiştir93.
Bu açıklamalardan sonra CHP adına, Şükrü Saraçoğlu; Bayar’ın
Mareşal için söylemiş olduğu “evinde işsiz güçsüz oturması yazık olur”
sözlerinden kendisi adına bir tariz propagandası sezdiğini, buna vatandaşlar
önünde cevap vermeye mecbur olduğunu söylemiştir. Şükrü Saraçoğlu, bu
konuşmasında ayrıca Mareşal’e emekli olduktan sonra beş kez milletvekili teklifi
yaptığını, en son seçimlerin yenilenmesi kararından bir iki gün sonra bu
teklifini yenilediğini, ancak Mareşal’in itiraz ettiğini, emrivaki
yapacaklarını söylediği zaman ise “çok rica ederim böyle bir şey yapmayınız,
gücenirim” şeklinde cevap aldıklarını anlatmıştır. Bu tarihten sonra, seçim
kampanyalarında isminden en fazla söz edilen aday Fevzi Çakmak olmuştur. Halk,
kendisine bir bağımsız adaya gösterilenden çok daha fazla ilgi ve alaka
göstermiştir. Ankara’dan İstanbul’a geliş ve gidişlerinde yol boylarında,
istasyonlarda toplanan kalabalıklar kendisine coşkun tezahüratlar yapmıştır.
Kalabalıklar, O’nu “milletin babası”, “milletin kurtarıcısı” olarak omuzlara
almış95, gazeteciler, kendisiyle mülakat yapmak, fikirlerini almak için
birbirleriyle yarışmışlardır96. O da, her fırsatta bu ilgi ve alakadan duymuş
olduğu memnuniyeti dile getirmiştir.
DP, 46 vilayette 273 aday göstermiştir97. DP’nin
kurucularının da dahil olduğu 8 aday 21 seçim çevresinden aday gösterilmiştir.
5 partili üçer ilden, 3 partili ise ikişer ilden aday gösterilmiş, DP’nin aday
listesinde 5 ilde 8 bağımsız aday yer almıştır. Bu adaylardan birisi 5 ilden,
diğer 3 aday birer ilden gösterilmiştir98. Bazı illerden hiç aday
gösterilmemiştir99. Demokratlar İstanbul aday listesinde, 5 tane gayr-i müslim,
1 tane de bayan adaya yer vermişlerdir100.
DP’nin gösterdiği aday sayısıyla, aritmetik olarak çoğunluğu
sağlaması mümkün değildi. DP, seçimlere iktidarı ele geçirmek için değil,
belirli isimlerle ve mümkün olduğunca fazla sayıda milletvekiliyle Meclise
girme hesapları yapıyordu.
DP’nin aday tespitine yönelik olarak CHP basınında farklı
türden haber ve yorumlar yapılmıştır101. Mareşal’in müstakil aday olmasına
rağmen DP listesinden gösterilmek istenmesi ve sonrasında ayrı ayrı yerlerde
aday gösterilmesi de eleştirilmiştir102. Adayların ilan edilmesinden sonra,
DP’nin bazı adaylarının neden tercih edildiği üzerinde spekülasyonlar da
yapılmıştır103.
Milli Kalkınma Partisi, seçimlere toplam 10 ilde 76 aday ile
katılmıştır104. Seçime katılan diğer üç partinin hangi illerde kaç adayla
seçime katıldığı tespit edilememiştir.
1946 GENEL SEÇİMLERİNİN YAPILMASI
Seçimin yapılması ve Sonuçları
1946 seçimleri, 21 Temmuz Pazar günü yapılmıştır. Seçim günü
çıkan gazeteler, atmış oldukları manşetlerle, hem günün önemini hem de
seçimlere olan bakış açılarını yansıtmışlardır105. Seçim günü, genel olarak
sakin ve intizamlı geçmiş, ancak sonuçlar açıklanmaya başladıktan sonra seçim
sonuçları üzerine farklı tepkiler gelmeye başlamıştır106.
Ülke genelinde 6 siyasi partinin katılımıyla gerçekleşen
seçimlerde 465 milletvekilinin 397’sini CHP, 61’ini DP, 7’sini ise bağımsızlar
kazanmıştır107. Bağımsız adaylardan 4 kişi DP’nin listesinden seçime katılırken
diğer üç kişi bağımsız aday olarak seçime girmişlerdir. Seçimlere katılan 3
milletvekili 2 seçim çevresinden seçilmiştir108. Bu nedenle Meclis’in açılışı
462 milletvekili ile gerçekleşmiştir. Meclis’in açılışından sonra ise farklı
nedenlere bağlı olarak bu sayı daha da aşağılara düşmüştür.
1946 seçimlerinin ülke genelindeki ve iller düzeyindeki
sayısal sonuçları yayınlanmamıştır. O nedenle seçimlere katılım oranı, geçerli
oy oranı, oyların siyasi partilere ve bağımsızlara dağılımı hakkında kesin
yargılara ulaşmak mümkün değildir109.
Seçim sonuçlarının İstanbul’da üç gün gecikmeyle açıklanması
muhalefetin tepkilerine yol açmış, muhalefet, bu gecikmeyi CHP’nin belli
adaylarını kazandırabilmek için mazbatalarda değişiklik yapılmak istenmesine
bağlamıştır. Bu iddialar üzerine Fevzi Çakmak, Beyoğlu seçim kuruluna bir
protesto mektubu göndermiştir110. Muhalefetin bu yöndeki iddialarını Vali Lütfi
Kırdar reddetmiş ve seçimlerin gecikmesini sandık çokluğuna, memurların bazı
semtlerde mesai saatinin bitmesinden sonra çalışmayı bırakmasına
bağlamıştır111. Seçim sonuçları açıklandığında İstanbul’daki 23 milletvekilinin
partiler arasındaki dağılımının şu şekilde olduğu görülmüştür: 15 DP, 5 CHP, 3
Bağımsız112.
CHP’nin gayri müslim adaylarından hiçbirisinin kazanamaması,
buna karşılık Demokratların adaylarından Vasil Konos ve Salamon Adatto’nun
kazanması dikkat çekicidir. Gayri Müslimlerin CHP’ye oy vermemelerinde savaş
içerisindeki Varlık Vergisi uygulamasının etkisi olduğu görülmüştür113. DP’nin
İstanbul’da almış olduğu oylarda Mareşal Fevzi Çakmak’ın etkisini de göz ardı
etmemek gerekir114. Ancak, bu oyların Mareşal’in şahsına verildiğini düşünmek
yanlış olur. Bu, İstanbul halkının iktidara olan tepkisinin Mareşal’in şahsında
temerküz etmesinden başka bir şey değildir. O sırada DP’nin listesinde
görülebilecek başka bir tanıdık isim de İstanbul halkından bu kadar oyu
alabilirdi. Meseleyi sadece meşhur ve bilinen bir isim olmaya indirgemek doğru
olmasa gerekir. Şayet böyle olmuş olsaydı, CHP’nin listesinde yer alan Refet
Bele, Cafer Tayyar gibi isimlerinde seçilmesi beklenirdi.
DP, Ankara merkez ve Beypazarı’nda çoğunluğu elde etmekle
birlikte köylerde CHP’nin önde olması nedeniyle kazanamamıştır115. Demokrat
Parti’nin merkezde kazanmasına rağmen köylerde kaybettiği illerden birisi de
İzmir’dir. Seçim sırasındaki temayülün aksine sonuçlar CHP’nin lehinde çıkmış
ve halk bu duruma tepki göstermiştir116.
DP, bazı illerde milletvekillerinin tamamını alırken bazı
illerde ise bir kısmını alabilmiştir117. Demokrat Parti’nin oylarının büyük
çoğunluğu ülkenin Batı kesiminde toplanmıştır. DP’nin örgütlenemediği ve
tamamen iktidarın hakimiyetinde bulunan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ise
CHP’nin kesin bir üstünlüğü vardır118. Kars’ın her tarafında seçim bir “bayram
neşesi”yle geçmiş ve CHP adayları büyük bir çoğunlukla kazanmıştır119. Tokat’ta
ise seçime iştirak nispeti %85, CHP’ye oy verenlerin sayısı %84 olarak
bildirilmiş, yüzde birlik eksilmenin gerekçesi anlatılarak parti idare
heyetinin üzüntüleri dile getirilmiştir120.
Seçimlerde Yapılan Hile ve Yolsuzluklar ve Muhalefetin Tepkisi
Demokratların seçimlerle ilgili ilk tepki beyanatları
seçimlerden önce başlamıştır. Celal Bayar, 21 Temmuz gecesi yapmış olduğu bir
beyanatta, memleketin uzak köylerinde seçim mazbataları düzenlenerek seçim
kurullarına gönderildiğini, kontrol göreviyle köylere gitmek isteyen partili
arkadaşlarının engellendiğini, halka karşı ağır bir baskı ve tazyik yapıldığını
söylemiştir121. Seçimler başladıktan sonra Celal Bayar, İçişleri Bakanlığı’na
bir dilekçe vererek seçim kurullarında DP’nin de temsilci bulundurmasını
istemiş ancak bu istek kabul edildiği zaman çoktan sayım işlemine
geçilmiştir122. Memleketin bazı yerlerinde seçim mazbataları bir gün önceden
düzenlenerek seçim kurullarına gönderilmiştir123. Kimi yerlerde sandık
başlarında duran üyeler CHP’nin oylarını artırma gayretkeşliği içerisine
girerken124, kimi yerlerde ise kamu görevlileri seçmen listelerinde olmayan
kişilere oy kullandırmıştır125.
Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte,
Demokratların önde gelen isimlerinin seçimlerdeki yolsuzlukları dile getiren beyanatları
boy göstermeye başlamıştır. Başta İstanbul il başkanı Kenan Öner olmak üzere
Fevzi Çakmak seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığını belirtmişlerdir126. Bu
türden beyanların en sert olanlarından birini Celal Bayar yapmıştır127. Celal
Bayar seçimlere ilişkin düşüncelerini şu şekilde belirtmiştir: “İşte ben iddia
ediyorum, hatta itham ediyorum, seçim işlerine fesat karıştırılmıştır. Seçimler
milletin hakiki iradesini göstermekten uzaktır. Şayet kanunsuz hareketler ve
vatandaşların üzerinde yapılan türlü tazyikler azami hadde çıkarılmamış olsaydı
yurdun her tarafında seçimleri partimizin kazanmamasına imkân yoktu…”
Kenan Öner, İstanbul seçimlerinin gecikmeli olarak
açıklanmasını, Ankara’nın, vali Lütfi Kırdar üzerindeki baskılarına bağlamış,
CHP’nin İstanbul listesinden kazanan beş ismin kazandırılması için mazbatalarla
oynandığını bunun için seçim sonuçlarının geciktiğini iddia etmiştir. İstanbul
Valisi tarafından o zaman reddedilen bu iddialarını Kenan Öner, daha sonra
yazdığı hatıralarında devam ettirmiş, DP’nin İstanbul’un hangi semtinde, ne
kadar oyunun gasp edildiğini, DP’nin adaylarından alınan oyların kime
verildiğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır128. Kenan Öner’in bu iddiasını
Ahmet Emin Yalman hatıralarında şu sözleriyle desteklemiştir129: “Size güvenim
olduğu için memlekete ait bir davayı danışmak istiyorum. Evet, İstanbul’da
Demokrat Parti seçimi kesin bir şekilde kazandı. Fakat buradan Kazım Karabekir,
Hamdullah Suphi Tanrıöver, General Cahit Toydemir, General Refet Bele ve
Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkarılması ve Demokrat Parti’ye ancak on sekiz kişilik
bir yer bırakılması hakkında sıkı bir emir aldım. Dürüst bir memur ve
memleketçi sıfatıyla nasıl hareket edeyim? Bu emri yerine getirmezsem, İstanbul
seçimlerini kökünden bozmak için bahane aranması ve yeni partinin bu on sekiz
kişilik mühim kuvveti elden kaçırması ihtimali vardır. Bana ne tavsiye
edersiniz?”
A. Emin Yalman, Lütfi Kırdar’a hak verdiğini, o zamanki hava
içinde her şeyin olabileceğini düşündüğünü, kendisinin de “durumun asgari zararla
kurtarılması” yönünde görüş bildirdiğini yazmıştır.
Seçim sonrasında memleketin her tarafından DP’nin önde gelen
isimlerine bu türden şikayetler gelmiş ve gazeteler bu haberleri yayınlamıştır.
Gelen şikayetler genellikle, idare amirlerinin ve jandarmanın dayak atması ve
baskı uygulaması, DP’lilerin köylere gitmesine izin verilmemesi, hapsedilmesi,
seçim mazbatalarının değiştirilmesi vb. şekillerde olmuştur130. Bu tür
şikayetlerden bir tanesi doğrudan telgrafla İnönü’ye bildirilmiştir131.
Telgrafta şöyle denmektedir: “Milletvekilleri seçim işlerine girdiğimiz günden
başlayarak iktidar partisine mensup birçok vatandaşların ve bu arada hükümet
teşkilatında yer almış memur ve amirlerden birçoklarının ve siyasetle
uğraşmaları kanunen men edilmiş bulunan jandarma subay ve erleriyle gümrük
muhafaza subay ve erlerinin adeta mezalim şeklini alan tazyik, tehdit, süngü ve
dipçikle dövme ve yaralama fiilleri biz Hataylıları kalbimizden yaraladı.”
Hataylılar gördükleri muameleyi İnönü’ye bu şekilde anlattıktan sonra bir
istekte bulunmuşlardır: “Bütün bu tazyik şiddet ve her çeşit kanunsuz fiil ve
hareketlerin delilleri ve mağdurları hayattadır ve eldedir. Bunların imhasına
meydan vermemek ve tamamen bitaraf, hiçbir nüfuza boyun eğmeyen şahsiyetlerden
müteşekkil bir “Tahkiki mezalim” komisyonunun hemen teşkiline delalet
buyrulmasını hala devam eden gözyaşlarımızın ve kanayan kalplerimizin
sızılarının böylece dindirilmesine müsaade edilmesini şerefli mazinize ve hala
sarsılmayan milletseverliğinize güvenerek yalvarıyoruz.” İnönü’nün bu
telgraftan sonra Hatay’a tahkik-i mezalim komisyonunu gönderip göndermediğini
bilemiyoruz. Bildiğimiz şu ki bu türden haberlerin ve beyanatların gazetelerde
çoğalması üzerine İnönü ve Sıkıyönetim komutanlığından aynı gün iki açıklama gelmiştir.
İnönü, yayınladığı beyannamesinde, seçim döneminin “zehirli
sözlerinin” karşılıklı bağışlanmasını ve vatanda huzurlu bir çalışma döneminin
açılmasını istemiştir132. Sıkıyönetim komutanlığı ise, yapmış olduğu tebliğde,
seçim sonuçları üzerine yapılan “halkı şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu
sarsıcı” yazılara karşı harekete geçeceğini bildirmiştir133. Sıkıyönetim
komutanlığının bu kararları sonrasında DP, sıkıyönetimin kaldırılması için
Başbakanlığa bir dilekçe gönderdiyse de buna müspet bir cevap alamamıştır134.
Bu kararlardan sonradır ki, gazetelerde seçim sonuçlarına ilişkin haber ve
yazılar kesilmiştir. Demokratlar gazetelerde dile getiremedikleri tepkilerini
bu kez mitingler yoluyla yapmayı denemişlerdir. İzmir başta olmak üzere, Bursa,
Balıkesir, Adana ve Ankara’da mitingler düzenlenmiş, DP’liler seçimlerde
yapılan hile ve yolsuzluklara karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır135.
Seçimlerde mağdur edildiklerini iddia edenler, seslerini
duyurabilmek adına ellerindeki her türlü imkanı kullanmaya çalışmışlardır.
Sorumluluk makamında bulunan kişilere telgraf çekmek, dilekçe vermek bu
yöntemlerden en çok başvurulanı olmuştur. Memleketin muhtelif bölgelerinden
Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığı’na şikayet dilekçeleri gönderilmiştir.
Bu türden şikayetin yapıldığı illerden bir tanesi Bursa’dır.
Demokrat Parti il Başkanı Hulusi Köymen, Başbakan’a gönderdiği telgrafta Bursa
mitinginde dile getirdikleri yolsuzlukları şu şekilde sıralamıştır136:
“1-Yapılan seçimde, seçmenlerden mühim bir kısmının rey hakları kuvvet ve
cebirle müdahale edilip kanunun himaye ettiği seçim serbestliği ihlal
olunmuştur. 2- Yapılan tazyiklere rağmen seçicilerin çoğu Demokrat Parti
adaylarına rey verdikleri halde bu reyler, mümessil bulundurmayan sandıklarda
sandık komisyonlarınca ve mümessil bulundurulan sandıklarda ise komisyonların
doldurdukları hakiki mazbatalar ayrıca bu komisyonlara boş olarak
imzalattırılan diğer mazbatalarla değiştirilmek suretiyle her iki partinin
adaylarının reyleri tersine gösterilmiştir. 3- Sandık komisyonlarının
mazbataları doğruca seçim kuruluna tevdi edilmek icap ederken komisyonlar
bunları nahiye müdürlerine, kaymakamlara ve vilayette maiyet memurlarına teslim
etmiş ve seçim kurulları mazbatalara ancak bir gün sonra el koymuşlardır. Bu
arada mazbataların hakiki mahiyetleri yukarıda arz edilen şekilde
değiştirilmiştir.”
Hulusi Köymen’in sıraladığı türden yolsuzlukları anlatan bir
başka telgrafta Muğla’dan gönderilmiştir137. Muğla’da DP’nin 5 milletvekilinden
4’ünü almasına rağmen seçimlerde yolsuzluk yapıldığına dair şikayet yapılması
dikkate şayandır.
Seçimlerde yolsuzluk yapıldığı yönündeki şikayetler sadece
DP cephesinden gelmemiştir. Seçime bağımsız olarak katılan adaylardan da bu
yönde tepkiler gelmiştir. Bu adaylardan birisi Kayseri’den seçimlere bağımsız
aday olarak katılan Emekli General Hüseyin Emir Erkilet’dir. İçişleri Bakanı
Hilmi Uran’a gönderdiği telgrafında Kayseri’de seçimlerde hile ve yolsuzluk
yapıldığından, memurların tarafsız kalmadıklarından bahsetmiş ve tahkikat
yapılmasını istemiştir138. Emekli General, seçimlerdeki hile ve yolsuzluklardan
hareketle hükümete ülkedeki demokratik hayatın gelişimi ile ilgili çok önemli
uyarılarda bulunmuştur.
Seçimden Sonraki Gelişmeler ve Seçim Tutanaklarına İlişkin Hile ve Yolsuzluk İddialarının TBMM’de Görüşülmesi
Seçimlerin yapılması ve seçim mağdurlarının tepkilerini dile
getirmesinden sonra merak edilen konulardan birisi DP’nin tavrının ne olacağı
olmuştur. DP teşkilatı, Meclis’e girmeyerek seçimlerde yapılan muameleye tepki
göstermek istediyse de partinin üst düzey yöneticileri bu fikri uygun bulmamışlardır139.
DP’nin kurucuları, mazbatalarını alarak Ankara’nın yolunu tutmuşlardır. Fevzi
Çakmak ve DP’nin kurucuları Ankara’da halkın coşkulu tezahüratları ve sevgi
gösterileriyle karşılanmışlardır140. Aynı gün DP kurucuları, Fevzi Çakmak’ı
evinde ziyaret etmişlerdir.
Meclis’in açılmasından bir gün önce toplanan CHP grubu,
Kazım Karabekir’i Meclis başkanlığına aday göstermiştir141. Demokrat Parti ise
Meclis başkanı adayı olarak Yusuf Kemal Tengirşek’i belirlemiştir142. 5 Ağustos
tarihinde Meclis törenle açılmış, Meclis’in açılışından sonra da Meclis
Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Meclis Başkanlığına CHP’nin
adayı Kazım Karabekir seçilirken, İnönü 388 oyla Cumhurbaşkanlığına
seçilmiştir. Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Mareşal
Fevzi Çakmak ancak 59 oy alabilmiştir143.
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis’e
girişinde protesto amacıyla DP’liler ayağa kalkmamışlardır144. CHP’liler bunu
Cumhurbaşkanlığı makamına yapılmış bir saygısızlık olarak kabul edip
kınamışlardır145. DP’liler ise bu hareketlerini, milli iradenin hiç kimse
önünde ayağa kalkmayacağının bir göstergesi olarak yorumlamışlardır146.
DP’lilerin İnönü’ye yaptıkları muamelenin bir benzerini
CHP’liler de Mareşal Fevzi Çakmak’a yapmışlardır. Mareşal’in Meclis’e girişi
sırasında CHP’liler onu alkışlamamışlardır. CHP’lilerin bu tavrını Mareşal bir
gazeteciye şu şekilde değerlendirmiştir: “Ben müstakil bir milletvekiliyim.
Beni millet seçti. Ben ne Halk Partisi’ndenim, ne de Demokrat Parti’denim. Meclis’te
yemin ederken Halk Particiler beni adeta istiskal ettiler. Bana tezahürat
yapanlar Demokrat milletvekilleri idi. Halkın hakiki reyi ile Meclis’e girmiş
bulunan bu milletvekillerinin tezahüratı beni çok mütehassıs etti. Şimdi
millete bir beyanname neşredeceğim ve diyeceğim ki: “Eğer beni seviyorsanız,
memleketin hürriyet ve selamete kavuşmasını istiyorsanız; Halk Partisi’nden
ayrılınız, Demokrat Parti’ye geçiniz147”
DP, Meclis açıldıktan sonra 37 ilin ve 27 milletvekilinin
seçim sonuçlarına yönelik itirazlarda bulunmuştur148. Bundan sonra Meclis, 12
Ağustos tarihinde seçim mazbatalarını tetkik edecek olan otuz kişilik bir
komisyon oluşturmuştur149. Üyelerinden 8 tanesi DP’li 22’si de CHP’li olan
komisyon on günlük bir çalışmanın ardından itirazlara ilişkin raporlarını
Meclis’e sunmuştur150. DP’liler, bu sırada, CHP’lilerden seçimlerin sembolik
olarak bir ilde (İzmit) iptal edilerek yeniden yapılmasını istemişler ise de bu
istek iktidar tarafından kabul görmemiştir151. Görüşmeler sırasında, özellikle İstanbul,
Ankara ve Trabzon’a ait tutanaklarda CHP ve DP’liler arasında sert tartışmalar
yaşanmıştır.
DP’liler, CHP’nin İstanbul’da kazanan adaylarının
tutanaklarının iptalini ve yerlerine DP’nin adaylarından bazılarının TBMM’ye
katılmasını istemiştir152. DP adına söz alan Abdurrahman Münip Berkant,
seçimlerle ilgili olarak “..zaten seçim başından, yani kanunundan bozuktur. İlk
iş olarak bu kanunun eksik ve noksanlarını düzeltmek lazımdır” şeklinde sözler
sarf etmiştir153. CHP adına konuşan Süreyya Örgeevren, Abdurrahman Münip Bey’i,
“mesleki bilgilerini kötüye kullanarak devlet hazinesinden para çalmakla”, Rıza
Zeki Sporel’i ise çağrıldığı halde Milli Mücadele’ye katılmamakla
suçlamıştır154. Nihayetinde yapılan oylamaların neticesinde CHP’nin İstanbul
milletvekillerinin tutanakları alkışlarla kabul edilmiştir. Daha sonraki
tarihlerde, DP listesinden İstanbul milletvekili seçilmiş olan Zeki Rıza
Sporel, Abdurrahman Münip Berkant, Senihi Yürüten, Burhan Cahit Morkaya ve
Salamon Adatto’nun seçim tutanakları reddedilmiştir155.
Mareşal Fevzi Çakmak, görüşmeler sırasında söz alarak, önce
emekliliğinden iki buçuk yıl sonra milletvekili adayı olmasındaki amacını şu
sözlerle izah etmiştir: “Maksadım cihandaki demokrasi terakkiyatına uyarak
bizde de milli hâkimiyetin bihakkın tesisi idi. Milletin bu muhabbetini
çekemeyen bazı müstebit artıklarından gördüğüm tezyif, tahkir, hatta tehditlere
rağmen milletin hukukunu kanunen müdafaaya karar verdim.” Milletvekili
olmasındaki maksadını bu cümlelerle ifade eden Mareşal, seçimlere ilişkin
kanaatlerini de şu sözleriyle belirtmiştir: “Zor ve hile ile seçimlere fesat
karıştırılmıştır. Bunu örtmek için gazeteler susturulmuştur.”
Fuat Köprülü ise Ankara’nın ilçe ve köylerinde seçimlerin
öncesinde ve seçimler sırasında partilerinden olan vatandaşa karşı idari
yetkililerce yapılan baskı ve tazyikten, netice itibariyle de seçimlere
müdahaleden bahsetmiştir. Örnek olarak da, Polatlı Kaymakamı’nın muhtarları
toplayarak, seçimleri Halk Partisi’ne kazandıracaklarına dair Kuran ve tabanca
üzerinde yaptırdığı yemini vermiştir. Köprülü, seçim günü köylere gönderilen
mümessillerinin kaymakam ve nahiye müdürlerince engellendiğini, bir köyde ise
gönderilen mümessillerini “ağaca bağlı” olarak bulduklarını anlatmıştır. Ankara
merkezinde seçimlerin “tam bir dürüstlük” ve “tamamıyla medeni bir şekilde
cereyan ettiğini” söylemiştir156.
Trabzon’un seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında
muhalefet adına Hasan Dinçer söz alarak, seçimler esnasında yapılan “baskı ve
tazyik”lerden, DP’ye oy veren vatandaşların jandarma tarafından dövülmesinden
bahsetmiştir. Seçim komisyonlarının seçmen listelerine riayet etmeksizin
usulsüz oy kullandırdığını, bazı köylerde “ölülere rey attırıldığı”nı öne
sürmüştür157.
Muhalefetin bu tür iddialarına CHP adına, seçim sırasında
İçişleri Bakanı olan Hilmi Uran cevap vermiştir. Hilmi Uran, seçimlere ait
istatistikî bilgiler verdikten sonra, seçim öncesinde ve sonrasında yaşanan
olayları iktidarın penceresinden uzun uzun anlattıktan sonra seçimlerle ilgili
hile, baskı ve tazyik iddialarına; “hak arama konusundan çıkarılarak,
propaganda ve demagoji sahasına kasten intikal ettirilmiş ve her şikayet diğer
bir şikayetle kasten beslenmiş bulunmaktadır” diyerek cevap vermiş ve
seçimlerin “umulan ve beklenenin üstünde bir intizamla çok dürüst ve çok
kanuni” bir şekilde yapıldığını söylemiştir158.
CHP adına söz alan Faik Ahmet Barutçu ve Süreyya Örgeevren
ise muhalefetin seçimlere dönük iddialarını “seçimleri kirletmeye dönük
mesnetsiz iddialar” olarak değerlendirmişler ve DP’lilere ağır ithamlarda
bulunmuşlardır159. İktidar partisi adına söz alan milletvekilleri tutanaklar
üzerindeki şikayet ve iddiaların sebepleri üzerinde durmak yerine bu iddia ve
şikayetleri reddetmeyi, meseleyi sulandırmayı hatta muhaliflere hakaret etmeyi
tercih etmişlerdir160. Muhalefetin seçim tutanaklarına ilişkin hile ve
yolsuzluk iddialarının hiçbir yerde, seçimlerin iptal edilmesi için yeterli ve
geçerli sebepler olmadığını ifade etmişlerdir161. İktidar partisi
milletvekillerinin bu tavrı, görüşmelerin başından sonuna kadar devam etmiştir.
Muhalefetin seçimlerle ilgili kanaatini Aydın’dan seçilemeyen Adnan Menderes,
seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında şu şekilde belirtmiştir162:
“Muhterem arkadaşlar; kim ne derse desin 21 Temmuz tarihinde yapılan milletvekili
seçimlerinde birçok yolsuzluklar ve kanunsuzluklar olduğu hakkında teessüs eden
kanaat umumidir. Bu kanaatin bütün vicdanlarda yer etmesinde sebep kanunu
tatbike memur makamlar ve vazifeliler tarafından türlü türlü kanunsuz hareket
ve muamelelerin, her çeşitten tazyik ve tehditlerin, zor ve şiddet kullanma
hadiselerinin her yerde açıktan açığa yapılmış olması ve bu mübalatsızca
işlenen kanunsuzluklarının ıstırabına şehirlerde, kasabalarda ve köylerde yığın
yığın vatandaşların bizzat maruz kalmış bulunmalarıdır. Bu itibarla denilebilir
ki, mazbatalarını tetkik ve müzakere etmekte olduğumuz son milletvekili
seçimlerinin milli iradeyi tecelli ettiremediğine dair olan en hakiki delil,
Türk milletinin vicdanında yerleşmiş olan kanaattir.”
Böylelikle, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında
yaşanan sert tartışmaların ve uzun süren görüşmelerin ardından Meclis, 37 ile
ait 350 milletvekilinin tutanaklarını onaylamıştır163.
SONUÇ
Cumhuriyet Türkiye’si, demokrasinin inkişafı adına,
Meşrutiyet dönemlerinden önemi yadsınamayacak bir birikim devralmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, yeni rejimin karakteri, demokrasiden ziyade
tekpartili, otoriter bir rejime doğru kaymıştır. Devrim hareketleri içerisinde
iki kez çok partili hayata geçilme teşebbüsünde bulunulduysa da bu girişimler
başarıya ulaşamamıştır. Bu iki girişimin sonrasında, iktidar partisi olan
CHP’nin karşısında; ister doğal yollardan oluşmuş olsun, isterse güdümlü bir
şekilde oluşturulmuş olsun, bir muhalefet partisinin siyasi hayatta
kalamayacağı anlaşılmıştır. Bu denemelerden sonraki süreçte rejim, daha
otoriter bir görünüm almış ve giderek parti-devlet bütünleşmesine doğru
yönelmiştir. Öyle ki, II. Dünya Savaşı süresince Türkiye, tekpartili otoriter
Şef’lik rejimi ile yönetilmiştir.
II. Dünya Savaşı’nda demokrasi taraftarı devletlerin galip
geleceğinin anlaşılması ve Türkiye’nin Sovyet tehdidi ile karşı karşıya
kalması, çok partili hayata geçiş için önceden mevcut olan iç dinamikleri
harekete geçirmiştir. Yönetim erkini elinde bulunduran Milli Şef, ülkeyi dış
politika alanında yalnızlıktan kurtarmak, rejimin dışarıdan görünümünü
değiştirmek adına sınırlı da olsa rejimi normalleştirmek ve çok partili siyasi
hayata geçmek zorunda kalmıştır. Denilebilir ki, çok partili hayata geçiş için
önceden mevcut olan, savaşın getirdiği olumsuzluklarla iyice olgunlaşan iç
dinamikleri, savaş sonrasının dış dinamikleri harekete geçirmiştir.
1946 yılının başında muhalefet partilerinden DP’nin
kurulması ve teşkilatlanmaya başlamasıyla birlikte siyasi atmosfer
hareketlenmiştir. İktidar partisi olan CHP, teşkilatlanmaya başlayan
muhalefetin varlığına değer atfetmiş, ancak tam anlamıyla teşkilatlanıp
güçlenmesine, hele hele iktidara oynamasına tahammül edememiştir. Bu nedenledir
ki, seçim kanunu da dahil muhalefetin hızını kesecek olan demokratik yaşama
aykırı kanunları tümüyle ortadan kaldırmak yerine nisbî bir yumuşamayı uygun
görmüştür. Dahası, seçimleri öne alarak teşkilatlanma çabası içerisinde olan
muhalefeti, demokratik olmayan seçim kanunu ile seçimlere gitmeye zorlamıştır.
İktidar partisi, rejimin tam olarak demokratik bir hüviyet kazanmasından ziyade
dizginlerin elinde olmasına ve dışarıdan “birden fazla parti arasında seçim
yapılıyor” görüntüsünün sağlanmasına önem vermiştir.
İktidar partisinin kendisine açtığı özgürlük alanı içinde
ayakta kalmaya mahkum olan DP, iktidar partisinin oldubittilerini kabullenerek
sonuçlarını önceden kestirebildiği seçimlere girmeyi uygun görmüştür. Ülkenin
tamamında teşkilat kuramayan DP, CHP’nin karşısına, iktidar olabilmek amacıyla
değil; mümkün olduğunca fazla ve belli isimlerle Meclis’e girmek amacıyla
çıkmıştır. Adaylarının profilini ve sayısını bu amaca uygun şekilde
oluşturmuştur. Meşhur isimleri ve bilinen adayları birkaç seçim çevresinden
seçmen karşısına çıkarmıştır. CHP ise sayısal olarak rakibinden üstün bir aday
listesiyle bütün seçim çevrelerinde seçim yarışına katılmıştır.
Seçimlerin öncesinde halka karşı yapılan propaganda
konuşmalarında ve medyada CHP’liler muhalefeti en ağır sözlerle itham
etmişlerdir. Muhalefetin yaptıklarından daha çok, kendi bakış açılarını ve
düşüncelerini anlatmayı/yazmayı tercih etmişlerdir. Muhalefet ise, halka karşı
yaptıkları konuşmalarda çok daha ölçülü ve dikkatli davranmıştır. Özellikle,
partilerin üst düzey görevlileri “laiklik karşıtı” ve “Komünist taraftarlığı”
şeklinde değerlendirilebilecek söylem ve eylemlerden kaçınmışlardır. Ancak,
muhalefetin bu ölçülü ve dikkatli tavrı türlü isnatlarla karşı karşıya
kalmalarını önlemekten uzak kalmıştır.
1946’nın yazında Türk toplumu, daha önce alışık olmadığı
türden seçim günleri yaşamıştır. Partili olan, olmayan, adayların seçim
konuşmalarını dinlemişlerdir. İlk defadır ki, kendilerinin ikna edilmeye
çalışıldığını, hal ve hatırlarının sorulmaya başlandığını görmüşlerdir.
Kimileri ise, iktidar partisinden olmamanın, muhalefetin safında yer almanın
cezasını çekmişlerdir. Her ne olursa olsun bu günler, Türk toplumunun siyasi
hayatında yeni bir dönemin başladığının göstergesi olmuştur.
Seçim sonuçları açıklandığında, beklendiği gibi sayısal
çoğunluğu iktidar partisi CHP almıştır. Ancak seçimin gerçek galibi, özellikle
İstanbul ve Ankara merkezinde kazanmayı başaran DP olmuştur. Çankaya’da seçim
sonuçları açıklandığında İsmet İnönü’nün DP’nin en az oy alan adayından daha az
bir oya sahip olduğu görülmüştür. Seçim öncesi yapılan uyarılara rağmen,
partilerini önceden beri “kahir ekseriyet”le kazandırmaya alışmış olan parti
teşkilatı ve bazı idare amirleri seçimin masumiyetine de gölge düşürmüşlerdir.
Demokratik olmayan seçim kanunu ve iktidar partisinin siyasi hayata olan
hakimiyeti her türlü hile ve yolsuzluğa imkan vermiştir. Halkın iradesi sandığa
yansıdığı şekilde çıkmamış, bu yüzden de, 21 Temmuz 1946 seçimleri Türk
toplumunun siyasi vicdanında ve demokrasi tarihimizde tedavisi mümkün olmayan
bir yara açmıştır. Nihayetinde de demokrasi tarihimizde “hileli, şaibeli
seçimler” olarak görülmüş, hep tartışılan bir seçim olarak önümüzde durmuş,
durmaya da devam edecektir.
KAYNAKÇA
ARŞİVLER
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
KİTAPLAR
Ahmad Feroz-Turgay Bediya, Türkiye’de Çok Partili
Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945–1971) Bilgi Yayınevi, Ankara 1976.
Akandere, Osman, Milli Şef Dönemi (Çok Partili Hayata
geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler 1938-1945), İz Yayıncılık, İstanbul
1998.
Albayrak, Mustafa, Türk Siyaset Tarihinde Demokrat Parti
(1946-1960), Ankara 2004.
Ateş, Nevin Yurtsever, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Sarmal Yay., İstanbul 1994.
Avşar, Abdülhamit, Serbest Cumhuriyet Fırkası, Kitabevi
Yay., İstanbul 1988.
Aydemir, Şevket Süreyya, II. Adam, Cilt II, Remzi Kitabevi,
İstanbul-2000.
Bilâ, Hikmet, CHP (1919-1999), Doğan Kitapçılık Yay.,
İstanbul 1999.
Burçak, Rıfkı Salim, Türkiye’de Demokrasi’ye Geçiş
(1945-1950), Olgaç Yay., 1954.
Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri (1946–1950), (Hazırlayan:
Özel Şahingiray), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1999.
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950–1995), 2.
Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1996.
Ekinci, Necdet, II. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türkiye’de Çok
Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, İstanbul 1997.
Emrence, Cem, Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yay.,
İstanbul 2006.
Erer, Tekin, Türkiye’de Parti Kavgaları, Çınar Matbaası,
İstanbul 1996.
Eroğul, Cem, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, İmge
Kitabevi, Ankara 1990.
Goloğlu, Mahmut, Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay.,
İstanbul 1982.
Gülcan, Yılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1946), Alfa
Yay., İstanbul 2001.
Gürkan, Nilgün, Türkiye’de Demokrasiye Geçişte Basın,
İletişim Yay., İstanbul 1998.
Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi
(1908-1960), Tekin Yay., İstanbul 1991.
Karpat, Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik,
Kültürel Temeller, Afa Yayınları, İstanbul 1996.
Kıran, Haydar, Olaylar ve Belgelerle 1946 Seçimleri ve Yakın
Demokrasi Mücadelemiz, İstanbul 1990.
Kıran, Haydar, 1946 Seçimleri ve Senirkent Faciası, Polemika
Yayınları, İstanbul 1976.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945),
Ankara 1985.
Nadi, Nadir, Perde Aralığından, Çağdaş Yay., İstanbul 1979.
Okyar, Osman- SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, Fethi Okyar’ın
Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1997.
Öner, Kenan, Siyasi Hatıralarım ve Biz de Demokrasi, Osman
Bey Matbaası, İstanbul 1948.
Timur, Taner, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge
Kitabevi, Ankara 2003.
Toker, Metin, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları Tek
Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1990.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler (1859-1952),
Arba Yayınları, İstanbul 1952.
Tuncer, Erol, 1946 Seçimleri, TESAV, Ankara 2008.
Uran, Hilmi, Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1959.
Uyar, Hakkı, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi,
Boyut Yay., İstanbul 1998.
Yalman, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim ve
Geçirdiklerim (1922–1971), Pera Turizm Ticaret A.Ş, İstanbul 1997.
Yeşil, Ahmet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cedit
Neşriyat, Ankara 2002.
Zürcher, Eric Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam
Yay., İstanbul 1992.
MAKALELER
Akandere, Osman, “Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde 1945’de
Görülen Siyasal Muhalefet ve Demokrat Parti’nin Kurulması”, Selçuk Üniversitesi
Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Ata Dergisi, Sayı: VII, Konya 1997,
s.331-353.
Akandere, Osman, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Bir
Denetleme ve Kontrol Organı Olarak Müstakil Grup’un Yapısı ve İşlevi”, SDÜ Fen
Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 3, Yıl: 1998, Isparta 1998,
s. 65-80.
Akandere, Osman, “İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Çok Partili
Hayata Geçişte Kurulan İlk Muhalefet Partisi “Millî Kalkınma Partisi”, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sosyal, sayı: 4, Yıl: 1999, s.
193-211.
Akandere, Osman, “Bir Demokrasi Beyannamesi Olarak “Dörtlü
Takrir’in” Amacı ve Mahiyeti”, Uluslararası Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu
Bildirileri Kitabı, Isparta 2008, s. 260-270.
Tecer, Ahmet Kutsi, “Kurultay ve Fikir Hayatımız”, Ülkü,
c.X, sayı: 112, (16 Mayıs 1946), Ankara 1946
SÜRELİ YAYINLAR
Gazeteler
Ulus
Tanin
Son Posta
Yeni Türkiye
Yeni Sabah
Vakit
Dergiler
Ayın Tarihi
TBMM Tutanak Dergisi
Ülkü
TEZLER
BATMAZ, Dilek, Türkiye’de Çok Partili Dönemde Seçimler,
Anadolu Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2004.