I. Menderes Hükümeti Programı
Büyük Millet Meclisinin Muhterem
Azaları;
Dokuzuncu Büyük Millet Meclisinin
milli tarihimizde alacağı yer her bakımdan çok mühim olacaktır. Tarihimizde
ilk defadırki yüksek heyetiniz milli iradenin tam ve serbest tecellisi
neticesinde millet mukadderatına hakim olmak mevkiine gelmiş bulunuyor.
Dokuzuncu Büyük Millet Meclisinin azaları olan sizleri, Türk milletinin
hakiki mümessillerini selamlamakla derin bir gurur ve iftihar duymaktayız.
Demokrat Partinin gayritabii
siyâsi şartlar içinde devam eden beş yıllık çetin mücadeleleri on dört
Mayıs seçimleriyle en muvaffakiyetli surette sona ermiş ve artık memleketimizde
normal siyâsi hayat başlamıştır. Şüphe yok ki; on dört mayıs, bir devre
son veren ve yeni bir devir açan müstesna
ehemmiyette tarihi bir gün olarak daima anılacaktır. Bu tarihi günün hatırasını
yalnız partimiz değil, Türk Demokrasisinin bir zafer günü olarak
yadediyoruz.
Muhterem Milletvekilleri;
Böyle bir tarihi dönümün
ilk hükümetini teşkil etmek, bizlere büyük bir şeref hissi telkin eylemektedir.
Ancak hemen ilâve etmeliyiz ki, şayet programımızı tasvip ve vazife başında
kalmamızı tensip buyuracak olursanız, bu şeref, bizlere yükleyeceğiniz
mesuliyetle mütenâsip olacaktır.
Filhakika asırlarca geri
kalmış bir memlekette, bugünün ileri milletleri seviyesine gelebilmek için
duyulan ihtiyaçların sonsuz olmasına mukabil imkânlarımızın israf ve tahdit
edilmiş bulunması Demokrat Parti Hükümetlerini bir müddet için, çok çetin
meselelerle karşı karşıya bulunduracaktır.
Biz aynı partinin birbirini
takibeden hükümetlerinden biri değil millet iradesiyle henüz iktidara gelen
bir partinin hükümeti olduğumuz için, iktidarı devralırken karşısında bulunduğumuz
müşküllere ve memleket işlerinin umumi manzarasına kısaca bir gözatmayı
faydalı görmekteyiz. Bilhassa elimize mamur bir vatan devredilmekte olduğu
iddialarına karşı bugünkü durumun umumi efkar önünde açıklanması zaruri
oluyor.
Bir memlekette hükümetlerin
en değersizi bile uzun müddet iş başında kaldıktan sonra, şurada ve burada
vücuda getirdiği bazı eserleri göstererek övünebilir. Fakat her hangi bir
hükümetin vazifesinde muvaffakiyet derecesinin hakiki ölçüsü ancak başardığı
işlerle elinde mevcut imkânların karşılaştırılması neticesinde tâayyün
eder.
Hakikat şudur ki; uzun süren
tek parti hakimiyeti devrinin hükümetimize intikal eden neticeleri bu ölçüye
göre, asla müsait sayılamaz. Nitekim memleketimizin geniş imkânlarıyla
milletimizin yüksek vasıfları göz önünde tutulacak olursa uzun yılların
beyhude israf edilmiş olduğuna ve hatta memleketin tabii inkişaf seyrinin
hatalı ve sakat politikalarla engellenmiş olduğuna hükmetmek icabediyor.
Milli ve siyâsi murakabeden
mahrum bir idarenin çok uzun yıllar sürüp gitmesi, birçok hataların irtikabına,
israflara ve ifratlara yol açmıştır. Eski iktidarın tek parti hakimiyetinde
ifadesini bulan siyâsi görüş ve kanâatleri onun iktisâdi ve mali politikasına
da aksetmiştir. Vatandaş yalnız devletin siyâsi ve idari hükmü altında
bulundurulmakla iktifa olunmak istenmemiş onu iktisâdi sahada da nüfuz
altında tutmak temayülüne göre hareket edilmiştir.
Böylece, zamanla müdaheleci
kapitalist, bürokratik ve inhisarcı bir devlet tipi ortaya çıkmıştır. Bu
tip devletin; masrafları mütemadiyen artırarak memleketi borçlanma yoluna
sokmuş olmasını ve iş ve istihsâl hayatını kısırlaştıracak iktisâdi kaynaklarımızın
gelişmesine engel olmuş bulunmasını tabii görmek lazımdır.
Umumi bütçeden köy sandıklarına
kadar devlet masraflarının mütemadiyen artırılması yanında bir de devlet
iktisâdi teşekküllerinin ve her türlü gümrük duvarları ve türlü imtiyazlar
himayesinde verimsiz çalışmaları ve mamüllerini pahalıya mal edip pahalıya
satmaları memleketi ayrıca tazyik eden mühim bir yük teşkil edegelmiştir.
Devlet imalâtçılığı gibi devlet nakliyeciliği de bu memlekete çok pahalıya
mal olmaktadır. Devlet demiryollarının, akaryakıt fiyatlarının maksat tahtında
çok yüksek tutulmasına ve yolsuzluğa rağmen şimdiden motorlu nakil vasıtalarıyla
rekabet edemez hale gelmiş olmasının manası budur. İnhisarcı bir zihniyetle
ele alınan devlet deniz nakliyeciliğinin iktisadiyatımız üzerindeki menfi
tesirleri yanında bir de milli ticaret donanmamızın inkişafına engel olmuş
bulunmasının zararlarını ilâve etmek icabeder. Devlet bankacılığı ile devletin
istikraz politikasının rasyonel bir
yolda olduğu iddia olunamaz. Faiz ve İskento hadlerinin yükseldiği şüphe
yok ki, iş ve istihsâl hayatı üzerinde daima menfi tesirler icra edegelmiştir.
Bundan başka, istikraz imkânları daraldıkça devlet faiz hadlerini yükseltmiş
ve bu suretle de yerli sermaye terakümü ve bunun istihsâle akışı önlenmiştir.
Bu yüzden, memlekette, istihsâl hacmımızla mütenasip bir kredi hacmının
husul bulması bir türlü mümkün olamamıştır.
Devlet ormancılığının asıl
ıstırabını yaşıyanlar orman çevrelerindeki binler ve binlerce köylümüz,
milyonlarca köylümüzdür. Fakat, Devlet Orman İşletmelerinin yarattığı ıstırap
bundan ibaret değildir. Her çeşit orman mahsullerinin fevkalade pahalı
oluşu, bütün istihsâl şubelerinde ve geniş halk kütleleri üzerinde kötü
tesirler yapmaktadır.
Bu hatalı gidişin akibeti
meydandadır :
Yekünü her yıl artan ve açıkları
her yıl kabaran bütçelerden istihsâlin artmasını sağlayacak tahsisat ayrılamamış,
borçlar yekünü iki buçuk milyara yaklaşmış ve bilhassa zirai istihsâlimiz
on beş, yirmi sene evvelki seviyelerde duraklamış kalmıştır. O kadar ki
son senelerdeki dış ticaretimizin yekün hacmi 1934 - 1935 - 1936 senelerindekine
nazaran çok daha aşağı bir seviyede bulunmaktadır. Harp yıllarının doğurduğu
zaruretler neticesinde iki yüz on dört tona yükselen altın stoku şimdi
yüz otuz ton civarına düşmüş ve döviz stokları da tamamen eriyerek açık
bir duruma girilmiştir.
Yine bu hatalı siyâsetin
tecellilerinden olarak 1949 yılında ihraç olunan tahvillerin ancak dörtte
birinin satılabilmiş olduğu zikrolunabilir. Bilindiği gibi bu tahvillerin
hem faizleri yüksek hem de baliğ oldukları yekün yirmi milyon lira gibi
çok ehemmiyetsiz birer rakamdan ibaretti.
İşte bütün bunların neticesi
hayat pahalılığı ve maliyetlerde yükseklik şeklinde tecelli etmiş, memlekette
geniş halk kütlelerini sıkıntılara ve içtimai sefalete maruz bırakmıştır.
Maliyetlerin dünya maliyetlerine
nazaran yüksek oluşu istihsâlimizin artmasına ve dış ticaretimizin gelişmesine
mani teşkil eden sebeplerin başında gelmektedir.
Muhterem Arkadaşlar :
Şimdi, sıra cari bütçe hakkında
birkaç söz söylemeye gelmiş bulunuyor.
Bilindiği gibi 1950 yılı
bütçesinde görülen 174 milyon liralık açığın 155 milyon lirası Marshall
Planı yardımından ve 19 küsur milyon lirası da iç istikrazdan kapatılacaktır.
Marshall Planından temin olunacak 155 milyon liralık miktar için özel anlaşmalar
gereğince taraflar arasında mutabakata varılması icabetmekteydi. Halbuki
bu mutabakat bütçenin tasdikinden önce temin edilmediği gibi bütçenin tasdikinden
sonra iktidarın devir alındığı güne kadar da aynı vaziyet devam etmiştir.
Bu suretle sabık iktidar bu çok mühim bir meseleyi zamanında halletmeden
mesuliyet mevkiinden ayrılmıştır. Bundan başka, bugün 137 tona düşmüş olan
altın stokunun dört tonu daha döviz tedarik etmek için yine eski iktidarca
bir ecnebi bankaya terhin edilmiştir ki, bu dört ton altının dahi elden
çıkarılması bugün bir emrivaki halini almış bulunuyor.
Cari bütçenin gelir ve gider
tablolarının umumi seyri hakkında şimdiden isabetli tahminlerde bulunmak
müşkül olmakla beraber, iktidarın devir alındığı şu günlerde gelir tablosunun
seyri aylık vasatilere göre daha şimdiden ehemmiyetli bir gerileme manzarası
arzetmektedir.
İşte muhterem milletvekilleri;
demokrat parti, iktidarı böyle bir vaziyette üzerine almış bulunuyor.
Hal böyle olunca, iktisâdi
ve mali düşüncelerimize göre hükümetimizce takip edilecek yolu şu dört
esasta ifade etmek mümkün olacaktır :
1. Bütün devlet hizmetlerinin görülmesinde azami tasarruf
zihniyetiyle hareket ederek devlet masraf ve külfetlerini
asgariye indirmek ve devlet bütçelerini iktisadi bünyemizin takatiyle mütenâsip
ve hakiki manâsıyla muvazeneli bir hale getirmek.
Ancak bu suretledir ki iktisâdi
bünye ferahlığa kavuşturulmuş ve yarının iktisâdi refahı ve mali istikrarı
teminât altına alınmış olacaktır.
2. İktisâdi cihazlanmamızı
süratlendirmek, Bu maksatla;
A) Bütçede envestisman mahiyetinde
olan kısmı, mümkün olduğu kadar genişletmek ve bunun dışındaki bütün imkânlarımızı
da yalnız ve yalnız istihsâle matuf mevkilere tevcih etmek;
B) Hususi teşebbüsün kendini
hukuki ve fiili emniyet altında hissetmesini sağlayacak bütün tedbirleri
almak ve onun süratle gelişmesine yardım etmek,
C) Memlekette mevcut sermayenin
istihsâle akmasını kolaylaştırmak,
Ç) Yabancı teşebbüs sermaye
ve tekniğinden geniş ölçüde faydalanabilmenin şartlarını tahakkuk ettirmek
ve icaplarını yerine getirmek.
3. İktisâdi cihazlarımız
için devlet bütçesinden envestisman mahiyetinde ayrılacak tahsisatı memleketimizin
tabii şartları gözönünde bulundurularak vücuda getirilecek bir plana bağlamak.
4. İstihsâl hayatını devletin
zararlı müdahalelerinden ve her çeşit bürokratik engellerden kurtarmak.
Yukarıda dört madde içinde
toplamaya çalıştığımız esasların bütün hükümet şubelerine taalluk eden
çok mühim ve çok çeşitli tedbirlere ihtiyaç göstereceği şüphesizdir.
Kanâatimizce ancak bu yollardan
yürünmek suretiyledir ki, memlekette hayat pahalılığını önlemek, maliyetleri
dünya seviyelerine yaklaştırmak; istihsâli hayat pahalılığının ve yüksek
maliyetlerin baskısından kurtarmak, iş ve istihsâl hacmini genişletmek
kabil olabilecektir.
İktisâdi bünyemizi ferahlığa
kavuşturmanın ve iktisâdi cihazlanmamızı süratlendirmenin yolu da budur.
Böyle müspet bir politikanın neticesi olarak memlekette hayat standardının
yükseldiği, geniş çiftçi ve işçi kütlelerinin nisbi refaha kavuştuğu ve
memlekette içtimai sefaletin derece derece azaldığı görülecektir.
Şimdiye kadar verdiğimiz
izahattan anlaşılmış olacaktır ki, iktisâdi ve mali görüşlerimizin esası
bir taraftan devlet müdahalelerini asgariye indirmek diğer taraftan iktisâdi
sahada devlet sektörünü mümkün olduğu kadar daraltmak ve buna emniyet vermek
suretiyle hususi teşebbüs sahasını mümkün olduğu kadar genişletmek diye
ifade olunabilir. Bu esasların takibinden doğacak ilk neticelerden biri
devlet tesis ve işletmeciliğini tabiatı ve mahiyeti icabı olarak yalnız
ve yalnız hususi teşebbüs ve sermayenin hiçbir suretle ele alamayacağı
işlere ve bir de aynı zamanda amme hizmeti mahiyetinde olan iktisâdi işlere
hasretmek olacaktır. Çünkü bize göre
hususi mülkiyet ve şahsi hürriyete dayanan bir iktisat rejiminde, iktisâdi
sahanın asıl olarak ferde veya şirket halinde hususi teşebbüse ait olması
lazımdır.
Devletin doğrudan doğruya
iktisâdi teşebbüslere girişmesi nazım veya murakabeci olarak iktisâdi sahada
üzerine vazifeler alması ancak bir istisna teşkil etmeli ve ancak kati
zaruret haline inhisar etmelidir.
Bundan böyle amme karakterini
haiz olmayan sahalarda işletmeciliğe geçmiyeceğimiz gibi muhtelif sebepler
altında kurulmuş olan işletmeleri, amme hizmeti gören ve ana sanayie taalluk
edenler hariç, muayyen bir plan dahilinde elverişli şartlarla peyderpey
hususi teşebbüse devretmeye çalışacağız. Devlet iktisâdi teşekkül ve teşebbüslerinin
iktisâdi bünye üzerinde teşkil etmekte oldukları ağırlığı hafifletebilmek
için idare ve murakabelerini de daha sağlam esaslara bağlamak ve fuzuli
görülen teşkilâtı lağvetmek kararındayız.
Ticari sahada iç dış şartların
müdahaleyi zorlamadığı hallerde işi serbest ve normal kaidelere bırakmak
asıl olacaktır.
Her hal ve kârda dış ticaret
rejimimize kati bir istikrar vermek lüzumuna şiddetle kaniiz. Ofisler üzerinde
durarak icabeden kararları alacağız.
Muhterem milletvekilleri,
Maliye sahasında iktisâdi
takatimizle mütenasip denk bir bütçe getireceğimizi yukarıda ifade etmiştik.
Fakat şimdi izah edeceğimiz sebeplerden dolayı bunun ne kadar güç olduğunu
takdirde gecikmiyeceğinizden eminiz. Bugünkü devlet bütçesi pek iyi bildiğiniz
gibi kolayca indirilemeyecek ağır yükler altındadır; ayrıca gelecek yıllara
sari bir takım taahhütlere de girişilmiş bulunuyor. Buna mukabil bir taraftan
gelir kaynaklarının kısırlaştırılmış olması, gelir vergisi ihdası suretiyle
eski iktidarca atılmış olan mali adımın nereye varacağının malum bulunmaması
gibi sebepler de bu husustaki zorluğu arttırmaktadır. Parti programımıza
sadık kalarak vergilerde ıslahat yapmak ve bilhassa vasıtalı vergiler nisbetini
vasıtasızlar aleyhine, indirmek suretiyle vergi adaletine yaklaşmak prensibini
tamamiyle muhafaza ediyoruz. Geniş halk tabakalarını
sıkan ve istihsâl hayatını baskı altında tutan bir takım vergilerden tenzilat
yapmak suretiyle kazancı dar olan vatandaşları ve istihsâl hayatını ferahlığa
kavuşturmak lüzumuna kaniiz ve bu maksatla muamele vergisi, yol vergisi,
hayvanlar vergisi mevzularını yeniden elden geçirmeye karar vermiş bulunuyoruz.
Ayrıca bazı inhisar maddeleri fiyatlarında da indirimler yapmak imkanını
arayacağız. Fakat bütün bunların gelir vergisi tatbikatı neticeleri hakkında
kati hesaplara varmadan şimdiden sarih olarak
ifadesine imkân görmüyoruz. Ancak bütün bu müşküllere rağmen denk bütçe
esasını behemahal tahakkuk ettireceğimizi şimdiden ifade edebiliriz.
Tekel mevzuunda asıl söyleyeceklerimiz,
bir vergi olmak hedefini çoktan aşmış bulunan devlet inhisarcılığını asgari
hadde indirmek kararındayız. Memleket ekonomisinde bir taraftan müstahsili
diğer taraftan müstehliki yakından alâkadar eden bu konuların işletilmesinde
mücerret devlet elinde bulunmaktan doğan ve hususi teşebbüslere yer vermeyen
veya onlara üstün tutulan zihniyetin sona erdiğini şimdiden açıklıyabiliriz.
Bunlardan hangilerinin doğrudan doğruya hususi teşebbüslere bırakılması
ve hangilerinin ne gibi şartlarla devlet elinde kalması, gerektiğini tayinde
kullanacağımız ölçü devlet masraflarına karşılık bulmak ve bunu kolayca
elde etmek hedefi yerine memleket iktisadiyâtını mali politikanın dar çerçevesinden
kurtararak vatandaş fâaliyetine hasretmek imkânlarını aramak ve hazırlamak
olacaktır.
Gümrük mevzuunda tarifelerin
milletlerarası anlaşmalar icaplarına göre, memleket ihtiyaçlarının inkişafına
imkân verecek tarzda yeniden ve toptan gözden geçirilerek kanunlaştırılmasını
zaruri görmekteyiz.
Muhterem Arkadaşlar,
Yeni iktidarı Halk Partisinden
ayıran mühim bir görüş farkı da, zirâat işlerimizin ele alınışında tecelli
edecektir.
Nüfusumuzun yüzde sekseni
zirâatle meşgul bulunmakta, Türkiye'de zirâat milli ekonominin ticaretimizin
ana kaynağını teşkil etmektedir. Bunun içindir ki milli gelirin artması
ve her sahada kalkınmanın ana şartı bu temelin kuvvetlenmesi suretiyle
mümkün olabilecektir.
Zirâatın iktisâdi bünyemizin
temelini teşkil ettiğini hiç bir zaman gözden uzak tutmayacağız. Eski iktidarın
yaptığı gibi gösterişçi ve pahalıya mal olan bir devlet müessesesinin,
karasaban ve kağnının mahkümu olan geri bir zirai bünye üzerine kurulamayacağı,
kurulmak istendiği takdirde ise milli ekonomiyi takatsiz düşüreceği hakikatı
daima hesap olunmak lazımdır. Bugüne kadar takip olunan yol şayet şu kısaca
ifade ettiğimiz görüşe mutabık olsaydı, yalnız zirâatimiz inkişaf etmekle
kalmaz diğer bütün istihsâl ve iktisâdi faaliyet şubelerinde de çok feyizli
gelişmelere şahit olmak mümkün olurdu.
Zirâati ön plana alan böyle
bir görüşle hareket ederek zirai kredi davasını zirâat alet ve vasıtaları
meselelerini hastalık ve haşerelerle mücadele, iyi tohum ve tohumlar; ıslah
mevzularını zirâat tekniğini ilerletme çarelerini ehemmiyetle yeni baştan
gözden geçireceğiz.
Küçük ve büyük sulama işlerine
hız vermenin, verimi süratle artıran ve yeni yeni teşebbüslere geçmek imkânını
veren bir mevzu olduğuna kaniiz. Topraklandırma işini daha emniyetli, pratik
ve süratli usullere bağlamak niyetindeyiz.
Unutulmamak icabeder ki,
daha düne kadar milyarı geçen devlet bütçesi içinde zirâat vekâletine tahsis
olunan miktar otuz milyon lira civarında idi. Ve bu nisbet hiçbir zaman
bütçenin yüzde üçünü geçmemiştir.
Çok uzun yıllar içinde Zirâat
Bankasının tediye edilmiş sermayesinde esaslı bir fark görülmemiştir. Rakam
olarak görülen farkların hakikatta para iştira kuvvetindeki düşüklüğün
yarattığı farka bile tekabül etmediği basit bir hesapla ortaya çıkacak
hakikatlardandır.
Bu sebeplerle evvela bütçenin
diğer yeyici kısımlarından tasarruf edeceğimiz miktarlarla zirâat bütçesini
takviye etmek ve zirâatimizin ana davalarını teşkil eden yukarıda ifade
ettiğimiz mevzuları memleket çapında olarak ele almak azmindeyiz.
Sulama işleri gibi yol ve
tarife meselelerini de zirâatimizle doğrudan doğruya alakalı mevzular addetmekteyiz.
Hatta vergiler ve gümrük tarifeleri sistemleriyle zirâatimizi kuvvetlendirmenin
çarelerini arayacağız.
Hulasa devletin bütün fâaliyet
şubelerinde bu ana kaynağın inkişaf ettirilmesini temin edecek bütün tedbirleri
almak kararındayız. Bu arada Zirâat Bankasının sermayesini sözde değil
hakikatte arttırmak lüzumuna kani bulunuyoruz. Bunun ne miktara kadar yapılması
kabil olduğunu esaslı tetkiklerden sonra tespit edeceğiz. Yine kredi mevzuunda
kooperatiflere daha fazla ehemmiyet vereceğiz.
Orman meselesine gelince; derhal ve katiyetle söyliyelim
ki, bugünkü sisteme behemahal son vereceğiz.
Çünkü bugünkü sistem ormanların muhafazası için büyük fedakârlıkları istilzam
etmekte, ötedenberi ormanla alâkalı milyonlarca vatandaşlarımızı mahrum
ve meyus bir halde yaşatmakta ve bütün orman mahsullerinin çok pahalıya
mal olması neticesini vermektedir. Diğer taraftan da bugünkü orman mevzuatı
halkla hükümet arasında derin bir sevgisizlik yaratmakta çeşitli ahlâki
zaaflara ve türlü kötülüklere zemin teşkil etmektedir.
Ulaştırma ve bayındırlık
işlerimize evvela zirâat ve milli ekonomi ile çok yakından alâkalı mevzular
olarak kıymet vermekteyiz. Sonra da ulaştırma ve bayındırlık sahalarındaki
fâaliyetleri memlekette iktisâdi ve manevi bütünlüğü temin edecek mevzular
olarak görmekteyiz. Ulaştırmada motorun süratli, kolay ve ucuz nakliyâtı
temin ettiği bu devirde bilhassa karayollarına ehemmiyet vereceğiz. Köy
yollarının yapılması hususunda, imkânların müsaadesi nisbetinde umumi bütçeden
yardım teminini sağlayacağız.
Bugüne kadar yüz milyonu
mütecaviz bir paranın sulama işlerinde nasıl heder edildiğini görmekle
müteessiriz. Bu acı tecrübeden faydalanarak, israflara mevzu olmuş bulunan
su işlerini istihsâl davamızın ana mesleği olarak ele alacağız.
Yapı ve imar işlerinde bugüne
kadar devam edegelen lüks ve israf zihniyeti yerine zaruret halinde, ancak
ihtiyaçlara cevap verebilecek, mali takatimize uygun mütevazi yapılar meydana
getirme yoluna gidilecektir. Gerek devlet hazinesinden ve gerekse, diğer
amme müesseselerinde kati ihtiyaca ve iktisâdi maksatlara karşılık olmayan
inşaata müsâade etmeyeceğiz.
Sıhhat işlerimizin hatta
komşu memleketlere nisbetle ne derece ihmal olunduğu ve hususiyle köylümüzün
sağlık meselesi hakkında hemen hiçbir şey yapılmadığı acı bir hakikattır.
Bu vaziyeti gözönüne alan hükümetimiz bir taraftan şehirlerimizdeki hastanelerin
tanzimine ve çoğaltılmasına çalışırken, diğer taraftan da köylümüzün tıbbi
ve sıhhi ihtiyaçlarının tatminini ehemmiyetle ele almak kararındadır. Yeni
portatif hastaneler ve sağlık merkezleri tesisi hususunda şimdiden teşebbüslere
geçmiş bulunuyoruz. Verem, sıtma ve sair bu gibi içtimai bir musibet halini
alan hastalıklara karşı daha geniş ve ciddi bir mücadele programı hazırlamak
ve bu arada koruyucu tababete lâyık olduğu ehemmiyeti vermek azmindeyiz.
Bu tedbirler, memleketin iktisâdi kalkınmasıyla ve halkımızın yaşayış şartlarının
yükselmesiyle mütenâsip olarak umumi sıhhat durumumuzun da iyiliğe doğru
gitmesini temin edecektir.
Mâarif işlerimize gelince,
Maddi bakımdan ne kadar ilerlemiş
olursa olsun, milli ahlakı sarsılmaz esaslara dayanmayan, ruhunda manevi
kıymetlere yer vermeyen bir cemiyetin, bugünkü karışık dünya şartları içinde
kötü akibetlere sürükleneceği tabiidir. Talim ve terbiye sisteminde bu
gayeyi gözönünde bulundurmayan, gençliğini milli karakterine ve ananelerine
göre manevi ve insani kıymetlerle teçhiz edemeyen bir memlekette ilmin
ve teknik bilginin yayılmış olması, hür ve müstakil bir millet olarak yaşamanın
teminâtı sayılamaz. Yıllardanberi sarih bir istikametten ve rasyonel bir
plandan mahrum olduğu için mütemadi değişikliklere,
sarsıntılara uğrayan mâarifimizin, milletçe katlanılan büyük maddi fedakârlıklara
mütenâsip bir verimlilik arzetmediği açık bir hakikattır. Hükümetimiz,
parti programımızda tesbit edilmiş esaslar dairesinde, bu büyük milli davayı
bir kül halinde ehemmiyetle ele almış bulunuyor. Tamamiyle demokratik bir
ruh ile ve ilmin son neticelerine göre tespit edilecek geniş ve teferruatlı
bir plan içinde mâarif nimetini memleketin her tarafına müsavi şartlarla
yaymayı temin edecek kanun tasarılarını hazırlıklarımız biter
bitmez yüksek tasvibinize arzedeceğiz.
Muhterem Arkadaşlar,
Memleketimizde çalışma hayatını
ve işverenlerle işçi münâsebetlerini içtimai adalet prensiplerine uygun
olarak kanun ve nizam yollarıyla düzenlemek, çalışanların yaşam seviyesini
umumi heyet seviyemizle ve memleketin iktisâdi imkânlarıyla mütenâsip surette
yükseltmek, cemiyette sosyal güveni temin etmek gayemiz olacaktır.
Demokrasi prensiplerine göre
tabii bir hak olarak tanıdığımız grev hakkını sair demokrat memleketlerde
olduğu gibi, içtimai nizamı ve iktisâdi ahengi bozmayacak surette kanunlaştıracağız.
Şimdiye kadar Çalışma Bakanlığının
teftiş ve murakabesi haricinde bırakılmış olan bir kısım devlet sanayii
ile bu teftiş ve murakabenin hudutları içine alınacak, garp demokrasilerinde
kabul edilen esaslar dairesinde işçilere, ücretli tatiller veya ücretli
mezuniyetler sağlanması imkânları araştırılacaktır.
Çok Muhterem Milletvekili
Arkadaşlarımız;
Seçimlere takaddüm eden zamanlarda
Demokrat Parti adına neşrolunan seçim beyannâmemizde ifade ve taahhüt olunduğu
gibi iktidar değişikliğinin memlekette maddi ve ruhi hiçbir sarsıntıya
meydan vermemesi ve bilhassa bir devri sabık yaratmak gibi meşum temayüllerin
önlenmesi esaslarında azmimiz katidir.
Bundan başka gene seçim beyannâmemizde
yazıldığı üzere, millete mal olmuş inkılâplarımızı mahfuz tutacağız.
Demokratik inkılâbımızın
bugüne kadar elde edilmiş neticelerini mahfuz tutmakla kalmayıp, Anayasada
vatandaş hak ve hürriyetlerine ve millet iradesine dayanan istikrarlı bir
devlet nizamını teminât altında bulunduracak esaslı tadiller hazırlayıp
huzurunuza arzetmek kararındayız. Bunun sebebi, bugünkü Anayasının kuvvetler
birliği esasına dayanması ve vatandaş hak ve hürriyetlerini kafi teminât
altında bulunduracak müeyyidelerden mahrum olmak itibariyle millet hakimiyeti
yerine tek parti hakimiyetinin kurulmasına mani olamamış bulunmasıdır.
Bununla muvazi olarak kanunlarımızda itiyatlarımızda ve telâkkilerimizde
tek parti devrinden arta kalan ne varsa tam olarak tasfiye edeceğiz.
Bu cümleden olmak üzere,
mesela matbuat ve ceza kanunları, memurin muhakemat kanunu gibi belli başlı
antidemokratik hükümleri ihtiva eden kanunları ve mevzuatımız içinde yer
yer tesadüf olunan buna mümasil hükümleri demokrasi ruhuna uygun tadillerle
huzurunuza getireceğiz.
Adalet işlerinin yürütülmesinde
başlıca esas, teminâtlı bir adalet sağlanmasıdır. İnsan ana haklarının
ve hürriyetlerinin tam korunabilmesi, adaletin yerine getirilmesinde sürat,
intizam ve sadelik bulunmasına bağlıdır. Bu maksadın temini için adalet
cihazlarımızın kuruluşunu belirtecek esaslı hükümlere ihtiyaç vardır. Bu
bakımdan, mahkemelerimiz teşkilât sistemini tesbit edecek bir kuruluş kanunu
hazırlamak kararındayız. Bu kanunun dayanacağı prensipler adalette genel
vicdanı tatmin edebilecek sürat ve verimlilik olacaktır. Yeni kuruluşla
hem ahenk olarak, bir taraftan Adalet Bakanlığı teşkilât kademelerinde
rasyonel bir cihazlanma meydana getirilecek; diğer taraftan usul kanunlarımız
yenilenecektir.
Yargıçlarımızın, anayasadan
aldıkları teminâtı hakkıyla gerçekleştirecek hükümler tesis etmenin zaruretine
inanıyoruz. Bunun için yargıcın hukuki durumunu tayin eden Hakimler Kanunu
hükümleri yeni baştan gözden geçirilerek kendilerine sağlanması zaruri
teminât tesis olunacaktır.
Ana kanunlarımızın hayatın
ilerlemesine tevafuk etmeyen ve tatbikatta güçlükler doğuran hükümleri
tekrar gözden geçirilerek yeni medeni ihtiyaçlara mutabık hükümler haline
sokulacaktır.
Aynı zamanda, adalet duygularına
ve ceza hukuku esaslarına uygun bir af kanunu tasarısı meydana getirebilmek
için gereken tetkiklere girilmiş olup yakında bu tasarıyı Büyük Meclise
sunacağız.
Gene memlekette istikrarı
teyit ve vatandaş haklarını teminât altında bulundurmak bakımından, idare
cihazının, iktidar değişmesinin tesirlerinden masun ve yalnız kanunun emrinde
ve milletin hizmetinde bulundurulmasını zaruri görmekteyiz. Bu maksadın
elde edilmesi her şeyden evvel her sınıf memur hak ve haysiyetinin kanunlarla
mahfuz bulundurulmasına bağlıdır. Devlet memurları şahıs veya zümrelerin
emir veya arzularına tabi olmaktan
kurtarılmaları esbabı üzerinde duracağız.
Muhterem Arkadaşlar;
Devlet cihazımızın bugünün
ihtiyaçlarına cevap verebilecek hale getirilebilmesi için bilumum devlet
hizmetlerinin rasyonel olarak yeni baştan tanzimini zaruri görmekteyiz.
Bu suretle hizmet verimini artırmakla beraber her bakımdan tasarruf temin
edileceği aşikardır. Memurlarımızı nisbi bir refaha kavuşturmanın yolu
da ancak bu olabilir. Bütün bunları yaparken hiçbir kimsenin mağduriyetine
asla meydan vermiyecek usullerin bulunabileceğine şüphe etmiyoruz.
Muhterem Arkadaşlar,
Biraz yukarıda millete mal
olmuş inkılâplarımızın korunmasından bahsetmiştik. Bu konuda bilhassa üzerinde
duracağımız mesele memleketi içinden yıkıcı aşırı sol cereyanları kökünden
temizlemek için icabeden kanuni tedbirleri almaktır. İrticai ve ırkçılık
gibi ayırıcı cereyanları vasıta olarak kullanan ve çok defa kendisini bu
maskeler altında gizleyen aşırı solcu hareketlere karşı gereken bütün kanuni
tedbirleri almakta asla tereddüt etmeyeceğiz. Biz bugünün şartları içinde
aşırı sol cereyanları fikir ve vicdan hürriyeti mevzuunda mütalâa etmek
gafletinde bulunmayacağız. Bugün aşırı sol cereyanlara mensup olanların,
mücerret bir fikir ve kanâat sahibi olmaktan ziyâde yıkıcı cereyanların
aletleri olduklarına şüphemiz yoktur. Fikir ve vicdan hürriyeti perdesi
altında bütün hürriyetleri kan ve ateşle yok etmekten başka bir maksat
gütmeyen bu ajanları adalet pençesine çarptırmak için icabeden kıstasları
vuzuh ve katiyetle tespit etmek zaruretine inanıyoruz. Ancak
bu suretledir ki, mizah veya siyâsi tenkit kisvesi altında ayakta tutunmak
istenilen ve hakikatta düpedüz aşırı sol cereyanların eseri olan neşriyatın
tahribatından memleketi korumak kabil olabilecektir. İrticai tahrike asla
müsâade etmemekle beraber din ve vicdan hürriyetlerinin icaplarına riayet
edeceğiz. Hakiki layikliğin manâsını biz böyle anlamaktayız. Programımızda
da sarahaten ifade edildiği gibi, hakiki layıkliği dinin devlet siyâsetiyle
hiçbir ilgisi bulunmaması ve hiçbir din düşüncesinin kanunların
tanzim ve tatbikinde müessir olmaması şeklinde anıyoruz. Bu itibarla gerek
din dersleri meselesinde gerekse din adamlarını yetiştirecek yüksek müesseselerin
faaliyete geçmesi hususunda icabeden tedbirleri süratle itihaz etmek kararındayız.
Bugün herhangi bir partinin
değil bütün milletin müşterek kanâatının bir ifadesi olan dış siyâsetimiz
hakkında fazla bir şey söylemeye ve Birleşmiş Milletler idealine olan samimi
bağlılığımızı tekrara lüzum görmüyoruz. Ananevi İngiliz ve Fransız ittifakına
ve Birleşik Amerika ile en sıkı dostluk ve
işbirliğine dayanan, dostluklarına daima sadık kalan, uzak yakın ve büyük
küçük bütün milletlerin istiklâl ve toprak bütünlüklerine her zaman hürmetkar
olan dış siyâsetimizin sulhçü mahiyeti bütün dünyaca malumdur. Bu açık
ve samimi siyâsetimizin coğrafi durumumuzun ehemmiyet ve nezaketi ve milletimizin
en ağır şartlar altında dahi tebarüz eden yüksek ruhi kudreti itibariyle,
demokrasi cephesi ve cihan sulhü için mühim bir amil olduğuna inanmaktayız.
Truman doktrini ve Marshall yardımıyla
bu sulhçü siyasetimizi desteklediğinden dolayı kendisine milletçe samimi
şükran hisleri beslediğimiz büyük dostumuz Birleşik Amerika ile ve büyük
müttefiklerimiz İngiltere ve Fransa ile siyâsi, iktisâdi kültürel münasebetlerimizi,
samimiyet ve anlayış havası içinde her gün daha kuvvetlendirmek en büyük
emelimizdir.
Bu arada, cihan sulhu için
haiz olduğu ehemmiyet her gün daha iyi anlaşılan şarki Akdeniz emniyetini
maddi ve manevi bakımlardan korumak ve kuvvetlendirmek için, bir taraftan
büyük dostumuz ve müttefiklerimizin dikkat ve alâkalarını bu mesele üzerine
çekmek, diğer taraftan da kendilerine sıkı dostluk rabıtaları ile bağlı
bulunduğumuz Yakın Şark devletleriyle daha sıkı münâsebetler kurarak bu
bölgelerde adalet ve anlayış esaslarına dayanan samimi bir dostluk ve tesanüt
havası yaratmak lüzumunu duymaktayız. Kanâatimize göre, bu neticenin süratle
elde edilmesi yalnız bu bölgelerin değil hatta orta şark memleketlerinin,
binnetice dünyanın emniyeti bakımından da büyük bir ehemmiyet arz
etmektedir.
Dış siyâsetimizden bahsederken,
iç ve dış emniyetimizin en büyük istinâtgahı olan milli müdafâamız meselesi
üzerinde de ehemmiyetle durmak lazımdır. Çok şerefli tarihi anânelerin
sahibi ve milli varlığımızın koruyucusu olan askeri kuvvetlerimizi, son
tecrübelerin ve teknik terakkileri neticelerine göre en yeni silahlar veren
modern usullerle teçhiz ve takviyeye bütün kuvvetimizle çalışacağız. Memleketin
maddi ve manevi bütün kudret kaynaklarına dayanmak ve sulhte olsun harpte
olsun bu kaynakların birbiri ile ahenktar ve mütenâsip bir surette çalışması
imkânlarını sağlamak suretiyle, iktisâdi bünyenin istitâati içinde, milli
müdafâamızı, en sağlam esaslara istinat ettirmek kabildir. Büyük dostumuz
Birleşik Amerika'nın askeri sahadaki maddi ve teknik yardımlarından, aynı
zihniyet ve anlayış daha geniş mikyasta ve daha süratle istifadeler temini
tahakkuk ettirmeye çalışacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder